SABAH'TAN MEKTUP
SABAH şiddet ortamında doğdu. 22 Nisan 1986'da yayın hayatına "Merhaba" dediğimizde, PKK'nın Eruh ve Şemdinli baskınlarının üstünden 1.5 yılı aşkın süre geçmişti.
Daha önemlisi o baskınların ardından Bodrum tatiline ara vermeyi aklının ucundan bile geçirmeyen rahmetli Turgut Özal'ın "Bir avuç eşkıya" diyerek küçümsediği terör örgütü hızla Türkiye Cumhuriyeti'nin Doğu isyanlarından bu yana karşılaştığı en önemli tehdit boyutlarına gelmişti.
Sonrası malum...
Düşük yoğunluk bir iç savaş...
Operasyonlar, çatışmalar, intihar saldırıları, kentlerde bombalı eylemler, PKK'dan halkı sindirmek için katliamlar...
Olağanüstü hal... Kamplaşma... Her şehit cenazesiyle daha da derinleşen toplumsal uçurum... Travma üstüne travma...
Siyasilerin dozu her geçen gün daha da artan "Ezeceğiz", terör örgütü sözcülerinin ise "Kazanacağız" söylemleri...
Öyle bir atmosferde kalplerin mühürlenmemesi, empati kanallarının tıkanmaması, "İnadına barış" diye çırpınan bir avuç vicdanlının sesini duyurması mümkün olabilir miydi?
Ve de -ifademi mazur görün- kalemlerden kan damlamaması?
***
Neredeyse 30 yıl boyunca Türk- Kürt halkları gibi, iki halkın içinden çıkmış olan gazeteciler de çatışmayla yattı, ölümle kalktı.
Bu sürekli çatışma ortamı beyinleri dumura uğrattı. Ya da en azından şartlandırdı.
Medyada bir kuşağı savaş gazetecisi yaptı.
***
Ama artık yepyeni bir dönem ha başladı, ha başlıyor.
Bombaların yağdığı, kurşunların sektiği topraklarda çiçekler ha açtı, ha açıyor.
Bombardımanların yakıp yıktığı dağlar yeniden ha yeşerdi, ha yeşeriyor.
Kentlerin duvarlarında acı, öfke, intikam "Graffiti"leri artık yerini sevgi cümlelerine ha bıraktı, ha bırakıyor.
***
Ve can alıcı soru: Medya bu yeni döneme uyum sağlayabilecek mi?
Kalpler ve empati kanalları açılabilecek mi?
Buradan bir öneride bulunmak, daha doğrusu bir çağrı yapmak istiyorum:
Başta Medya Derneği, Basın Konseyi, Gazeteciler cemiyetleri olmak üzere tüm mesleki kuruluşlarımız, yerli-yabancı barış vakıflarının desteğiyle, meslektaşlarımızı "Barış dilli", "Barış eksenli", "Barış odaklı" gazetecilik için eğitimden geçirme programları, seminerleri, panelleri düzenlemeyi ciddi olarak düşünmeliler.
Hem mesleğimizin yerlerde sürünen güven endeksinin yükselmesine, hem de Türkiye'nin yeni dönemine katkıda bulunmamıza çok değerli bir hizmette bulunmuş olurlar.
Sağlıklı ve mutlu bir hafta dileğimle...