Başlıktaki soruya "Adım adım cevap arayalım" demiştim ilk yazıda. Üçüncü adım ve sonrasını ertesi güne bırakmıştım. Ama ertesi gün tam sayfa ilan gelince, ikinci yazıyı bir gün ertelemek zorunda kaldım.
Önce ilk yazıyı özetleyeyim:
BDP'lilerin Demokratikleşme Paketi'ne eleştirileri iki konuda yoğunlaşıyor: 1- Devlet okullarında anadilde, yani Kürtçe eğitim-öğrenim hakkının tanınmaması. 2- Yerel yönetimlerin yetkilerinin güçlendirilmemesi.
İlk eleştiriyi irdelerken devlet okullarında "Hangi anadil"de, yani "Hangi Kürtçe"de eğitim yapılmasını istediklerini sormuştum. Çünkü, Kürtçe tek dil değil. Zazaca var, Kurmançi var, Sorani var, bunların alt diyalektleri var, Hıristiyan Kürtler arasında yaygın olan Keldanice var...
Dahası, bırakın farklı Kürtçeler'i, aynı dili, örneğin Kurmançi'yi konuşan Türkiye Kürtleri ile Irak Kürtleri'nin bile aralarında yazışmaları mümkün değil. Türkiye'dekiler Latin alfabesi kullanıyor, Irak'takiler Arap alfabesi.
***
Şimdi ikinci bölüme geçebiliriz.
Bir an için, devletin kamu okullarında Kürtçe eğitim-öğrenim hakkı verdiğini varsayalım.
Hangi okullarda verilecek bu eğitim?
Tüm Türkiye'de mi? Mümkün değil. Çünkü, örneğin Karadeniz bölgesinde böyle bir ihtiyacı duyacak büyüklükte bir Kürt nüfus yaşamıyor.
Aynı şekilde, Orta Anadolu'da, Trakya'da, hatta Ege'nin büyük bir bölümünde de devlet okullarında Kürtçe eğitim- öğrenim vermeye kalkmak tehlikeli bir fanteziden öteye geçmez.
Geriye nereleri kalıyor? Doğu ve Güneydoğu Anadolu.
Bir de Hatay, Adana, İçel, Antalya, İzmir, İstanbul bandı ve Ankara ki bu büyük kentlerde bile kolay değil. Zira oralarda hiç Kürt yaşamayan ilçeler veya mahalleler de var.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya odaklanalım.
Varsayalım ki, en yaygın Kürtçe olarak Kurmançi'de eğitim-öğrenim verilmesi kararlaştırıldı. Peki, bu tercih Tunceli'de bir "Provokasyon" olarak algılanmayacak mı? Zira onlar Zazaca konuşuyor.
Aynı şekilde, Zazaca seçeneğini işaretleseniz, bu kez Kurmançi konuşanlardan protestolar yükselecek.
Geriye nasıl bir çözüm kalacak? Ya tüm Kürtçe diyalektleri okutmak ya da hangi bölgede hangi Kürtçe çoğunluktaysa, onun eğitim-öğrenimini vermek.
***
Bir adım daha ilerleyelim. Devletin ya da Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu kadar karmaşık bir mozaikte her taşı, yani her okulu çevreleyen sosyolojik koşulları tek tek belirlemesi mümkün mü? Hayır.
O zaman bu görev kime düşecek? Yerel yönetimlerin takdirlerine.
Anlamı: Devletin yapısında çok köklü bir değişiklik yaparak, ilk öğretimi yerel yönetimlerin yetkisine devretmek.
İşte o nedenle, BDP'liler, Kandil'dekiler ve İmralı'daki, Demokratikleşme Paketi'nde yerel yönetimlerin yetkilerinin güçlendirilmemesine, yani "Yerinden yönetim" hakkının tanınmamasına verip veriştiriyorlar.
Çünkü, "Yerinden yönetim", özerkliğin adı konmamış modeli demek.
Gördünüz mü iş nereye varıyor.
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu yerden göğe haklı: "Devlet okullarında anadilde eğitimin zorunlu hale getirilmesi, ülkeyi bölünmeye götürür."