Tel Aviv yakınlarındaki "Tel Hashomer" hastanesinde -ki Ortadoğu'nun en mükemmel sağlık tesisi olarak bilinir- 7 yılı aşkın süredir bir adam yatıyor. Bitkisel hayatta. Solunum cihazına bağlı olarak.
Beyin kanaması geçirip hastaneye kaldırıldığında 78 yaşındaydı. Şimdi 85'inde. Bitkisel hayata girdiğinde neredeyse obezdi, şimdi 50 kilo.
O adam, İsrail eski Başbakanı, "Buldozer" Ariel Şaron.
***
Odasının kapısında gizli servis görevlileri nöbet tutuyor.
Odasına sadece hastane görevlileri ve yakınları girebiliyor.
Küçük oğlu Gilad, "Arada bir gözlerini açıyor, bana bakıyor, parmaklarını oynatıyor. Beni duyduğundan eminim" diyor.
Odasında bir TV haber kanalı sürekli açık. Duyuyorsa dünyayı izleyebilsin diye.
***
Geçenlerde Şaron birden uyanıverdi. Yatağında doğruldu. Doktorlar, hastabakıcılar ve aile yakınları başucuna üşüştüler.
Şaron gözü TV ekranında sordu: "Kim bu?"
"General Sisi" dediler, "Mısır'ın yeni güçlü adamı. Askeri cuntanın başı."
Şaron şaşırdı: "Mübarek'e ne oldu? Öldü mü?"
- Hayır, devrildi.
- Bu asker mi devirdi onu?
- Şey... Biraz karışık. 2 yıl önce Mübarek halkın baskısıyla istifa etmek zorunda kalınca, yerine Mareşal Tantavi başkanlığında bir askeri yönetim geldi. Ama askerler işi o kadar ellerine yüzlerine bulaştırdılar ki, sonunda iktidarı sivillere teslim etmek zorunda kaldılar. Seçime gidildi. Müslüman Kardeşler'in adayı Muhammed Mursi cumhurbaşkanı seçildi. Mursi bir süre sonra Tantavi'yi uzaklaştırıp yerine sivil yönetime saygılı olduğuna inandığı General Sisi'yi getirdi. Ama bir yıl sonra Sisi, Mursi'yi deviriverdi.
-Allah Allah... O zaman Sisi'nin yerine 30 yıllık deneyim sahibi Mübarek'i yeniden getirselerdi ya...
-Fark etmez. Mübarek'siz Mübarek rejimi geri geldi.
***
Şaron ilgisini yeniden ekranda yoğunlaştırdı: "Peki bu kim?"
- Libya'nın yeni lideri.
- Kaddafi'ye ne oldu?
- Devrildi ve öldürüldü.
- Peki, peki bu kim?
- O da Tunus Cumhurbaşkanı.
Zeynel Abidin Bin Ali ne oldu?
- Ülkeden kaçıp Suudi Arabistan'a sığındı.
Şaron gözünü yine ekrana çevirdi. Beşar Esad konuşuyordu.
- Suriye bıraktığım gibi mi?
- Hayır efendim. Orada da 2.5 yıldır iç savaş var.
- Ama Esad duruyor?
- Evet.. Ne var ki, geçen ay 1.500 kadar kişinin can verdiği sarin gazı katliamından sonra köşeye sıkıştı.
- Gerçekten Esad'ın işi mi?
- Her ihtimal mümkün. Esad'dan habersiz komutanları veya kardeşi Mahir yapmış olabilir. Suriye ordusu üniforması giydirilmiş muhalifler yapmış olabilir. Yine Suriye ordusu üniforması giydirilmiş yabancı ajanların işi olabilir.
- Bizim de adamımız var mı Suriye'de?
- İki tarafta da. Bir bölümü muhaliflerin safında. Bir bölümü Suriye ordusu üniformalarıyla Esad'ın elindeki şehirlerde.
- Peki katliamda onların parmağı olabilir mi?
- Bilmeyiz. Bilemeyiz. Devlet sırrı. Ama Esad kalsa da, gitse de sonuç bize yarayacak. Giderse Hizbullah ve İran'ın Suriye kalesi yıkılacak. Kalırsa, kalması için İran ve Hizbullah tüm enerjisini Suriye'ye ayıracağı için bize tehdit oluşturamayacaklar.
- Aferin. Anlaşılan bana ihtiyacınız yok. Tekrar uyutun beni..
Ve uyuttular. Sonra hem sondayla beslenmesini sağlamak, hem de ömrünü uzatmak için midesine cerrahi bir müdahalede bulundular.
Şaron yine derin komada. Yine odasındaki TV'de haber kanalı yüksek sesle açık. Ve yine TV'den görüntüler, sesler geliyor: Suriye, Esad, Putin, Obama, Netanyahu, Sisi, Hameney, Nasrallah, Muallim, Lavrov, Kerry, Brahimi, Abbas...
Ve Şaron derin komasında hafifçe gülümsüyor: "İsrail hiç bu kadar huzurlu bir dönem yaşamadı. İyi ama niye benim dönemimde olmadı ki? Ya da niye ben bu devrimlere yetişemedim ki?"