Hafta başında Münih'teydim. NSU (Nasyonal-Sosyalist Yeraltı) davasının ilk duruşmasını yerinde izlemek için. Mahkeme binası önünde yerli- yabancı birkaç TV kanalına mülakat verdim.
Özetle dedim ki, "Bu dava Almanya'nın kendi Ergenekon'u ile yüzleşmesidir. Daha doğrusu öyle olmalıdır. Çünkü 8'i Türk, 1'i Yunan, 1'i Alman 10 kişinin seri şekilde öldürülmesi, sadece topu topu 3 kişilik NSU hücresine bağlanamaz. 2'si zaten intihar etmiş olan 3 kişiye... İstihbarat örgütünün muhbir olarak kullandığı bu 3 Neo-Nazi'yi koruyan, kollayan, yardım eden, cinayetlerin gerçek nedenini gizlemek ve saptırmak için her türlü yola başvuran, militanların dosyalarını imha eden ne kadar devlet görevlisi varsa, onlar da açığa çıkarılmalı, yakalarından tutulup mahkemeye getirilmelidir..."
Böyle bir şey mümkün olabilecek mi acaba?
Sorunun yanıtını Almanya'da yaşayan bir Türk hukukçu versin...
***
Tam da Münih'te mahkeme binası önünde TV kanallarına mülakat verirken, elektronik posta kutuma bir ileti düştü. Frankfurt'ta iş ve bankacılık hukuku davalarına bakan avukatlık bürosunun sahibi Sedat Sezgin'den geliyordu. Aynen aktarıyorum:
***
"Mahkeme ile şahsen ilgilenmeniz beni size bu satırları yazmaya yöneltti.
Öncelikle davaya bakan Eyalet Yüksek Mahkemesi'nin bu dairesinin, bu davada 'Devlet Güvenlik Senatosu' adıyla faaliyet göstermekte olduğunu belirtmem gerekiyor..
Ne yazık ki, Almanya'daki yerel Türk basını bu konuyu izleyebilecek entelektüel pozisyondan hayli uzakta. Yoksa benim size şimdi yazdıklarımı onların çoktan haber yapması gerekirdi.
Türkiye'de henüz kimse bu davanın Münih Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde görüldüğünü bilmiyor.
Buradaki Mahkeme de (Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi) yalnızca devlet güvenliğini ilgilendiren konularda ilk derece mahkemesi olarak özel yetkili!!! (Alman Mahkemeler Kanunu GVG Md. 120 ve 122)
Davayı açan Federal Savcılık da yalnız devlet güvenliği ile ilgili suçlara bakmakla yetkili.
Zaten Almanya'daki tüm savcılar gibi o da yüzde 100 hükümetin emrinde ve Adalet Bakanı her an görevine son verebilir. Kendisi, yani NSU davasını açan federal savcı, politik memur olarak nitelenir. Aşağıdaki Almanca cümleler bu yazdıklarımın ispatıdır.
'Die Stellung des Generalbundesanwalts beim Bundesgerichtshof weist eine statusrechtliche Besonderheit auf. Der Generalbundesanwalt ist 'politischer Beamter' (54 Abs. 1 Nr. 5 BBG). Die beamtenrechtlichen Bestimmungen sehen vor, dass er sich in Erfüllung seiner Aufgaben in fortdauernder Übereinstimmung mit den für ihn einschlagigen grundlegenden kriminalpolitischen Ansichten und Zielsetzungen der Regierung befindet. Er kann jederzeit ohne nahere Begründung in den einstweiligen Ruhestand versetzt werden.'
Peki, hükümetin memuru olarak Alman Memuriyet Kanunu'nda (Md. 54) kendinden bahsedilen federal savcı, NSU davasını neden Münih'te açtı? Cinayetlerin işlendiği diğer eyaletlerden birinde de pekala bu dava açılabilirdi. Alman sistemini bilen herkes, aşırı sağa ve devlet organlarına yakınlığın Bavyera'nın başlıca özelliklerinden biri olduğunu da bilir.
Adından da anlaşılacağı üzere bu mahkemenin görevi devletin güvenliğini sağlamaktır. Bu nedenle oluşturulmuştur. Hükümetin emrinde çalışan Federal Savcılık da, daha önce cinayetleri örtbas eden ve bazılarını da kışkırtmış olan hükümete bağlı devlet dairelerini korumak için davayı Münih'te açmıştır.
Dava Köln'de açılsaydı, kesinlikle başka türlü seyrederdi. Yani, dediğiniz gibi iş daha başından belli."
***
Bir soru daha: Mahkeme neyi yargılıyor? "Elbette cinayetleri" diyeceksiniz.
Peki, ya perde arkasındakiler? Peki, o gençleri cinayet makinesine dönüştüren parti ve onun ardındaki sözde yasadışı ideoloji?
Bu soruya da yarın yanıt arayalım...