Bu satırları anlatılamayacak kadar soğuk bir Prag gecesinde yazıyorum. Ama siz bu yazıyı okurken biz çoktan Budapeşte'ye geçmiş olacağız.
Gezimizin nedeni: Başbakan Erdoğan'ın aylar sonra ilk Avrupa turu. Ve bu tur için birikmiş resmi davetlerden üçünü birleştirmesi: Prag (Çek Cumhuriyeti), Budapeşte (Macaristan) ve Bratislava (Slovakya).
Hemen başta bir not düşeyim: "Çek Cumhuriyeti" adı, bir türlü yaygın kabul göremedi. İspanya, Almanya, Romanya, Polonya ve gezimizin son durağı Slovakya gibi, Çekya adının kullanılmasını önerenler de var; Bulgaristan, Yunanistan, Macaristan misali Çekistan denilmesini isteyenler de... Ama henüz o seçeneklerden biri üstünde de geniş bir uzlaşı zemini oluşmadı.
***
Prag'a geçiş döneminde geldik. Hem de çifte geçiş döneminde...
İlki: Geçen ay, cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Anayasal olarak artık adaylığını koyamayan "AB'nin belalısı" Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus'un yerine iki turlu seçimle 1998-2002 dönemi Başbakanı, sosyal demokrat çizgideki Milos Zeman seçildi. Devirteslim önümüzdeki ay; tam tarih vermem gerekirse 8 Mart'ta yapılacak.
İkincisi: Sağ partiler koalisyonu, olgun, daha doğrusu çürümüş bir meyve olarak düşmek üzere. 200 sandalyeli mecliste çoğunluğu kaybedip 98 üyeye kadar indi. Meyvenin çürümesinin nedeni: Koalisyon ortaklarından VV partisinin lideri Vit Barta'nın rüşvet vermek suçundan mahkûm olması. Bunun sonucu partisinin koalisyon dışına itilmesi. VV partisinin ikinci adamı, Başbakan Yardımcısı Karoline Peake'nin hükümetteki sorumluluk alanı neydi dersiniz? Rüşvet ve yolsuzlukla mücadele! Pes; değil mi?
Hükümeti bir yana bırakıp, bir ay sonra devir-teslim yapılacak cumhurbaşkanlığı makamındaki halefselef farkından birkaç anekdot aktarayım.
***
Prag'a iner inmez, otele eşyalarımızı bıraktıktan sonra Başbakan Erdoğan ve kurmaylarıyla birlikte kent turuna çıktık. O soğukta! Ve çok büyük bölümü yaya olarak!
Güzergâhımızın ilk durağı ünlü Prag Şatosu'ydu. Şato dediğime bakmayın, aslında şehir içinde şehir.
Çek Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanlığı Sarayı da işte o şato şehirde yer alıyor. Daha önce Prag'a geldiğim için biliyorum; Şato'ya girince dosdoğru Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na yöneldim. Binanın önünde anlatılamayacak güzellikte, ahşaptan, en az 50 metre yüksekliğinde bir bayrak direği var. Direk göndere iki bayrak çekilebilecek biçimde yapılmış. İlk ziyaretimde tek bayrak dalgalanıyordu. "Acaba değişti mi" merakıyla oraya koştum. Hayır; direkte yine sadece Çek bayrağı vardı.
Bu da Çek Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın, daha doğrusu o sarayda 10 yıldır oturan Vaclav Klaus'un AB üyeleri arasında AB bayrağını göndere çekmeyen tek Cumhurbaşkanı olma özelliğini son güne kadar, yani devir-teslim töreninin yapılacağı 8 Mart'a kadar korumaya kesin kararlılığını cümle âleme ilan ediyordu. Kahkahayı koyuverdim...
Gerçekten de 2003'ten bu yana Cumhurbaşkanlığı yapan Vaclav Klaus iflah olmaz, tedavisi imkânsız bir AB karşıtı. Onun siyasal çizgisi "Egemenlikçi" diye tanımlanıyor. Yani egemenlik haklarını AB'ye devretmeye kesinlikle karşı biri.
8 Mart'ta görevi devralacak olan Milos Zeman ise tam tersine, ateşli mi ateşli bir AB'ci.
***
Bir not daha: Bir ay sonra görevi bırakacak olan Vaclav Klaus, Türkiye'nin AB üyeliğinin fanatik bir destekçisi.
Hayır; kara kaşımıza, kara gözümüze vurulduğundan değil. Kendi ifadesiyle Türkiye'nin üyeliğinin "AB'yi dinamitleyeceği"ne inandığı için!
Halefi Milos Zeman ise, gönderdiği satır arası mesajlara bakılırsa, "Uyumlu" bir AB adına Türkiye'nin üyeliğinin uzuuun bir zamana yayılması ve soğukkanlılıkla değerlendirilmesi yanlısı.
Bereket, AB'nin 6 ayda bir dönüşümlü dönem başkanlığında Çek Cumhuriyeti 2009'un ilk yarısında sırasını savdı.
Ve son not: Aslında AB oluşumunun ilk filizleri bu topraklarda yeşerdi. 550 yıl önce. Çek Kralı Georges de Podebrady'nin 1463-1464 yıllarında Avrupa'nın tüm saraylarına, yani tüm krallarına önerdiği gerçekten vizyoner bir projeyle. Onu da bir gün anlatırım.
Orta Avrupa'dan sevgilerle...