Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Araf

"ÜÇLEME" DENEMESİ/3

Ev ile iş arası uzun.
55 kilometre kadar.
Otoyolla başlayıp TEM'le devam eden, sonra E-5 üstünden Barbaros Bulvarı'na uzanan en az 1.5 saatlik yolculuk.
Her gün.
Her sabah.
Her akşam...
O güzergâhta yıllardır gidegele bir "Batıl itikad"ım oldu:
Yolda üç C'den biriyle karşılaşırsam içime sıkıntı çöküyor, ikisi önüme çıkarsa sıkıntı büyüyor, hele üçünü birden görürsem, sıkıntı kasvete dönüşüyor.
Üç C? Sayayım:
Cankurtaran, Cenaze arabası, Cezaevi aracı.
Neden sıkıntı ve kasvet çöküyor? Cevap: Çünkü bu üç C bana göre "Araf"ı simgeliyor.
Biri Cennet ile Cehennem'in arasındaki Araf'ı.
Biri Hayat ile Ölüm arasındaki Araf'ı.
Biri Özgürlük ile Parmaklık'ı ayıran incecik çizgideki Araf'ı.

***

Üç C'de taşınanların üçünü de yolun sonunda, Araf'ta, yakınları bekler.
Birini son kez görmek için.
Birini hayata tutundurmak için.
Birini özgürlüğüne kavuşursa boynuna sarılmak için.
***

Güzergâhım uzun ya; yol boyunca bu simgeleri mıncıklar dururum.
Örneğin, cankurtaran aracı neden beyazdır?
Tek başına bir renk olmadığı, tüm renklerin karışımı veya alaşımı olduğu için mi?
Saflığın, bekâretin, barışın, masumiyetin, huzurun, hayatın rengi olduğu için mi?
Sadece bu kadar "Temiz" sembollerin rengiyse, o zaman neden "Kara para" için tüm dillerde "Aklamak" sıfatı kullanılıyor? Demek ki, o kadar da masum değil.
Hayatın rengiyse eğer, neden insanoğlunun yaşamının sonbaharında saçları "Ağarıyor"? Demek ki, hayattan çok ölümün simgesi olmaya daha yakın; ki zaten Asya kültürlerinde beyaz, ölümü ve yası sembolize ediyor.
Sonra "Ben olsam" diyorum, "Cankurtaranları böyle hayatı mı, ölümü mü simgelediği kuşkulu olan renkten kurtarır, araca hayatı, mutluluğu, huzuru, sağlığı çok daha iyi somutlaştıran Karadeniz ormanlarının görüntüsünü giydirirdim..."
***
Ya cenaze arabası? O niye yeşildir? Hem de en sert tonundan?
Üstelik simgelediği kavramlar, kullanım amacıyla taban tabana ters.
Yeşil, taaa ilk çağlardan beri umudun, gençliğin, toyluğun, olgunlaşmamış meyvelerin rengi.
Oysa genellikle araçta umudunu tüketmiş, ömrünü tamamlamış, tecrübe çemberlerinin hepsinden geçip yolun sonuna gelmiş yaşlı ve -cansız- bedenler taşınıyor.
Bir ilginç ayrıntı daha:
Asya dillerinin pek çoğunda "Yeşil" kavramı yok. "Yeşil" olarak onlar "Mavi"yi düşünüyorlar, "Mavi" sözcüğüyle karşılıyorlar.
Bir başka ilginç ayrıntı:
Farsça'da "Yeşil"in karşılığı "Sabz". Bu sözcük aynı zamanda "Kara", "Koyu", "Karanlık" anlamını da içeriyor.
Fars şiirlerinde koyu tenli kadınlar "Sabz" sözcüğüyle anlatılıyor. Cansız bedenler morardığı için mi cenaze aracının rengi mavi acaba?
Kültürel açıdan da "Yeşil"in konumu karışık:
Bazı kültürlerde umudu, rastlantıyı, doğayı simgeliyor; bazı kültürlerde ise ölümü, hastalığı, kıskançlığı, şeytanı.
Sonra "Ben olsam" diyorum, "Cenaze arabalarını böyle zıt kavramların simgesi olan renkten kurtarır, araca örneğin Claude Monet'nin bahçesinin fotoğrafını veya bahçesini çizdiği tablolarından birini giydirirdim.
Her renk var o fotoğraflarda ve tablolarda..."
***
Ya cezaevi aracı? O niye mavidir? Hem de mavinin en koyu, kurşuni tonundan?
Prusya mavisinden?
Sonsuzluğu, ilahiliği simgelediği için mi?
Ama mavi aynı zamanda barışı, huzuru, mutluluğu da sembolize ediyor. Tazeliği, saflığı da. Bekareti de. Asaleti de.
Ve de dikkat; "Kaçış"ın da rengi o!
Sonra diyorum ki;
"Tamam, cezaevi aracına simgesel olarak mavi belki uygun ama kurşuni mavi değil. Ben olsam, özgürlük umudunu diri tutmak için, araca hiç değilse Boğaz görüntüsünü giydirirdim. Kanat çırpan martılarını unutmadan..."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA