Cumhuriyet gazetesinin önemli olayların yıldönümlerinde verdiği eski sayıların tıpkı basımlarının sonuncusunda (Kubilay olayıyla ilgili) bir haber çok ilgimi çekti.
"Perşembe 27 Birincikanun 1934" (27 Aralık 1934) tarihli Cumhuriyet gazetesinin üçüncü sayfasında "Antakya Türklerini müteessir eden yazılar" başlıklı haberde, dönemin Suriye ve Lübnan basınında Bayır ve Bucak nahiyelerinde yaşayanlarla ilgili iddialar şiddetle kınanıyor, şöyle deniyor:
"Biz Bayır ve Bucaklılar, İskenderun sancağına ilhak edilmek istemiyoruz. Lazkiye livasına merbut (bağlı) kalmak istiyoruz şeklindeki iddialar hezeyandır.
Filvaki bu nahiyeler millet ve milliyet farkı gözetilmesini takdir edemeyen mütefessih Osmanlı idaresi zamanında Lazkiye livasına merbut iken, mütarekeden biraz sonra milliyet prensiplerine uygun harekette bulunmuş olduğunu göstermek için Fransızlar buralarını Lazkiye'den ayırarak Antakya kazasına ilhak etmiş oldukları halde, her ne sebebe mebni ise 336 senesinde Lazkiye hakim-i askerisi olan Kolonel Teyacer tekrar bu nahiyeleri Lazkiye'ye bağlayarak idare etmiştir."
İki nahiye halkının "Hezeyan" dedikleri iddialar ise özetle şöyleydi: "Buralarda yaşayanlar Alevi oldukları için, Sünniler'in yönetimindeki bölgeye bağlanmak istemiyorlar."
Benim tam 78 yıl önceki bu haberi ilginç bulmamın nedeni, halkın tepkisi değil; Suriye'nin o dönemdeki yönetimine ilişkin çok önemli ipuçları barındırmasıydı.
***
Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Fransızlar -Araplar'a verdikleri sözlerden cayarak- işgal ettikleri Suriye'yi birçok devletçiğe ayırdılar. 1920 yazında yapılan bu operasyonla "Büyük Suriye"den şu devletçikler doğdu:
1-
Büyük Lübnan: Bugünkü sınırları içinde Lübnan devleti 1 Eylül 1920'de Suriye'den koparılıp bağımsızlık statüsü verildi.
2-
Halep devleti.
3-Fransa'nın doğrudan yönetimi altına giren
Alevi antitesi.
4-
Şam devleti.
5-Fransız yönetimi altında
özerk İskenderun sancağı.
6-Bağımsız
Dürzi devleti.
Maruniler ve Aleviler bu parçalanmadan memnundu; çünkü kendi yönetimlerine ve kendi devletlerine sahip olmuşlardı. Ancak Suriye halkının onlar dışında kalan ezici çoğunluğu bölünmeye şiddetle karşıydı. Ülkenin her yerinde sokağa döküldüler, Fransa bu başkaldırıları şiddet kullanarak bastırdı. Daha sonra Şam ve Halep devletleri ile Alevi bölgesini bir "Federal Konsey" çatısı altında birleştirmeye karar verdiler.
5 Aralık 1924'te Halep ve Şam devletlerinden oluşan Suriye devleti ilan edildi. Alevi bölgesi ise ayrı bir devlete dönüştü.
Suriye gerçek bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne ancak İkinci Dünya Savaşı yıllarında. 1943 yazında kavuşabildi. Şükrü el-Kuvvetli ilk Devlet Başkanı oldu.
***
Fransızlar'ın manda döneminden 92 yıl sonra 1920 yazındaki parçalanmış, birçok devlete dönüşmüş Suriye haritasının tarihin tozlu raflarından indirilmesi tehlikesi ne yazık ki, her geçen gün büyüyor.
BM İnsan Hakları Komisyonu'nun 20 Aralık'ta yayınlanan raporu adeta bu tehlikenin çanlarını çalıyor. Raporda, Suriye'deki etnik ve dini grupların ayrıştıkları, her topluluğun kendi bölgelerini ve kendi silahlı milislerini oluşturduğu, bu milislerin diğer etnik ve dini gruplarla savaşmaya başladıkları ayrıntılarıyla anlatılıyor ve şu mesaj veriliyor:
Suriye'de rejimin ayakta kalıp kalmayacağı sorusu artık önemini yitirdi. Şimdi cevap aranması gereken soru: Suriye tek devlet olarak mı kalacak, yoksa etnik ve dini hesaplaşmaların savaş alanı mı olacak?
***
Elbette Beşar Esad gitmeli. Ama ardında tek ve birleşik Suriye bırakmalı. Uluslararası topluluğun da Esad sonrası dönemde en öncelikli misyonu bunu sağlamak olmalı. Yoksa...