Baas rejiminin 5 vatandaşımızın hayatına mal olan silahlı saldırısına Türkiye'nin askeri misillemesi de, siyasi ve diplomatik girişimleri de uluslararası hukuk açısından zerrece meşruiyet açığı içermiyor.
Dün Meclis'te 320 oyla kabul edilen Suriye tezkeresi Anayasa'nın 92'nci maddesine dayanıyor. "Savaş Hali İlanı ve Silahlı Kuvvet Kullanılmasına İzin Verme" başlıklı madde şöyle:
"Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilanına ve Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cumhurbaşkanı da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir."
***
Suriye'ye askeri misilleme ve Türkiye'ye tehdit oluşturan hedeflerin zararsız duruma getirilmesi de, meşruiyetini Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 51'inci maddesinden alıyor:
"Bu Antlaşma'nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya kadar, bu üyenin doğal hakkı olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi'ne bildirilir ve Konsey'in iş bu Antlaşma gereğince uluslar arası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez."
Türkiye yine bu madde uyarınca "Meşru savunma" hakkı çerçevesinde aldığı önlemleri BM Güvenlik Konseyi'ne bildirdi. Bu yazıyı hazırladığım saatlerde Güvenlik Konseyi'nin Türkiye'nin talebiyle toplanması bekleniyordu.
***
Suriye'nin Akçakale saldırısından hemen sonra Türkiye'nin NATO Konseyi'ni olağanüstü toplantıya çağırması da hem meşru, hem de "Doğal" bir hakkın kullanımı. Çünkü NATO Sözleşmesi'nin 4'üncü maddesine dayanıyor:
"Taraflardan herhangi biri, Taraflardan birinin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı ya da güvenliğinin tehdit edildiğini düşündüğü zaman, tüm taraflar birlikte danışmalarda bulunacaklardır."
***
Suriye tahriklerini veya saldırılarını sürdürürse, Türkiye, TBMM'nin tezkereyle verdiği yetkiyi kullanmanın yanı sıra başka hangi araçlara başvurabilir? Örneğin, NATO üyelerinden askeri destek talep edebilir. Çünkü NATO Sözleşmesi'nin ünlü 5'inci maddesi bu kapıyı sonuna kadar açıyor. Şöyle:
"Taraflar, Kuzey Amerika'da veya Avrupa'da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa BM Yasası'nın 51. Maddesi'nde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır.
Böylesi herhangi bir saldırı ve bunun sonucu olarak alınan bütün önlemler derhal Güvenlik Konseyi'ne bildirilecektir. Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve korumak için gerekli önlemleri aldığı zaman, bu önlemlere son verilecektir."
***
NATO Sözleşmesi'nin 5'nci maddesi bir kez işletildi: 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra NATO'nun tüm üyeleri ABD ile tam dayanışma içinde olduklarını ilan ettiler.
Beşar Esad yönetimi silahlı tahriklerini sürdürürse Türkiye işte bu maddenin işletilmesini isteyebilir. Umarım, Ankara'da tüm yetkililerin vurguladıkları gibi Şam gerekli mesajı alır ve iş oraya kadar varmaz...