Bu yazıyı sizin çoktan uykuya daldığınız bir vakitte, 18 saatlik yolculuğun ardından vardığımız Meksika'nın Pasifik kıyısındaki turizm bölgesi Los Cabos'ta, tatil köyünden farksız bir otelden hazırlayıp gönderiyorum.
Burada bulunmamızın nedeni G-20 devlet ve hükümet başkanları zirvesi. Ev sahibi Meksika yeni turizm bölgesini tanıtmak için bu küresel organizasyonu fırsat olarak değerlendirdi.
***
Pazar gecesi saat 02.00'de "Ana" uçağıyla Esenboğa Havalimanı'nın Büyük Şeref Salonu'ndan yola çıktık. Uçağımız Kastamonu-
Samsun arasında bir yerlerden Karadeniz'e yöneldi, batıya burun kırdı, Romanya üstünden Orta Avrupa'ya daldık, oradan Almanya-Danimarka arasında bir yerlerden Avrupa'yı terk ettik, Kuzey Denizi'ni aştık ve İzlanda'nın başkenti Keflavik'e (Reykjavik) indik. İkmal için.
Saate baktım; 6 saat 10 dakika uçmuştuk.
Ve aradaki 3 saatlik zaman farkından ötürü, İzlanda'da saat henüz 03.10'du. Havaalanında in-cin top oynuyordu.
Son sigarayı Ankara'da gece yarısına doğru içmiştim. Moladan yararlanıp bir tane tüttürmek istedim. Ne mümkün... Her yer kilitli. "Bre" dedim, "2008'de Cumhurbaşkanı Gül'le BM Genel Kurulu çalışmaları için New York'a giderken burada mola verdiğimizde sigara içilecek alan vardı. Ne oldu?"
Güvenlik görevlileri güldüler: "Her şeyden önce o tarihte sigara yasağı bu kadar sıkı uygulanmıyordu. İkincisi, bu kadar erken saatte gelmemiştiniz, kapılardan bazıları dışarıya açılıyordu..."
İç çekerek paketi cebime koydum. Kendime gelmek için ikram salonundan bir kahve aldım.
***
Bir saatlik ikmalden sonra Keflavik'ten kalktık. Atlantik'i aşacağız. Kuzeyden. Grönland'ı boydan boya kat ettik, sonra Kanada'nın kuzeyine geçtik, oradan ABD ile Kanada arasındaki göller bölgesine. Chicago'nun Rockford Havaalanı'na indiğimizde 6 saat 25 dakika daha yol aşmıştık. Türkiye'ye göre 4 saat daha fark vardı. Etti 7 saat fark. Yani biz 08.35'te Chicago'ya indiğimizde Türkiye'de saatler 15.35'i gösteriyordu.
Bir de orada şansımı denemek istedim. Bir güvenlik görevlisine sigara paketimi gösterdim. Eliyle, "Beni izle" işareti yaptı. Git Allah git, sonunda gözden ırak bir yerde durdu, "Buyur iç" dedi.
Doğrusu kanıma dokundu. Aşağılanmış hissettim. Bir-iki yol arkadaşımla sigaraları tüttürdük. Salona döndük.
Başbakan Erdoğan'ın yanına gittim: "Sayın Başbakanım, sigarayla mücadelede Dünya Sağlık Örgütü'nce bir numaralı model ülke ilan edilmemiz için atılması gereken birkaç küçük adım daha var..." Güldü, "Ne onlar" diye sordu. Örnek verdim: "Önce sigara paketlerinin üstündeki marka isimlerini kaldırtın. İkincisi sigara tiryakisini yasak bir ürün istiyormuş duygusu altında ezmek için paketlerin üstüne 'Ayıplı mal' uyarısı yazdırın. Ve nihayet, sigara paketlerinin tezgâhlarda veya raflarda teşhirini yasaklayın."
Yine güldü. "İstersen hemen paketlere 'Ayıplı mal' uyarısı yazdırabilirim." Saf saf "Çok iyi olur" dedim. Devam etti:
"Ver bakalım paketini..."
Verdim. Bir kalem istedi. Pakete "Ayıplı mal" yazdı, tarih ve yer notu düştü, sonra bana "Haydi imzala bakalım" dedi. Çaresiz imzaladım.
Paketi zengin koleksiyonuna eklemek için alıkoyarken, "Eh artık sen de sigarayı bırakanlar kulübüne katıldın" demez mi?
Ve de çevremizi kuşatanlar Erdoğan'a alkışlarla destek vermezler mi?
***
Chicago ile son durağımız olan Meksika'nın San Jose del Cabo Havalimanı arasındaki 3 saat 50 dakikalık yolu sormayın... "Erdal Bey gerçekten bıraktın mı" soruları mı istersiniz, "İçersen veya görürsem, Başbakan'a haber veririm" türünden moral (!) desteklerini mi... (Not: Türkiye'ye göre zaman farkına Meksika'da 2 saat daha eklendi. Etti 9 saat!)
***
En çok ne koydu biliyor musunuz; otele vardığımızda yol arkadaşlarımdan bazılarının konuya yeni bir yorum getirmeleri... "Sigarayı bırakmak purodan da vazgeçmek anlamına gelmiyor" deyip envai çeşit puro paketlerini masaya sıraladılar. Ve yakıp dumanını neredeyse yüzüme üflediler.
Dün gazetelerde ve internet sitelerinde haber olan öyküm özetle böyle...
Hayır; şu ana kadar sigara içmedim.
İçeceğimi de pek sanmıyorum. Gidebildiği yere kadar gitsin bakalım...