Irak ve Libya modellerinden esinlenerek oluşturulan "Suriye'nin Dostları Grubu" ikinci toplantısını bugün İstanbul'da yapıyor.
İlk toplantı, bilindiği gibi, 24 Şubat'ta "Arap Baharı"nın tomurcuklandığı diyar olan Tunus'ta yapıldı ve şu kararlar alındı:
1-Sivillere yönelik şiddet durdurulsun.
2-Gözaltına alınanlar ve tutuklananlar salıverilsin.
3-Tanklar ve askerler kentlerden çekilsin.
4-Barışçı gösterilere izin verilsin.
5-Taraflar arasında diyalog başlatılsın.
6-Ulusal birlik hükümeti kurulsun.
7-Şeffaf ve özgür seçimlerle yeni yönetim belirlensin.
Bu kararların pek çoğu daha sonra BM Güvenlik Konseyi Başkanlığı Bildirisi'ne de girdi. Ama ayrıntıda önemli bir farkla: Tunus kararları arasında "Suriye Ulusal Konseyi'nin Suriye halkının meşru temsilcisi olduğu" vurgulandı, Güvenlik Konseyi Başkanlığı Bildirisi'nde ise buna kesinlikle değinilmedi. Tam tersine dolaylı ifadelerle Beşar Esad'ın ve Baas yönetiminin Suriye'nin meşru temsilcisi olduğu itiraf veya kabul edildi. Ayrıca "Ulusal birlik hükümeti kurulması" çağrısı da es geçildi. 16 Mart'ta yayınlanan bildirinin ana hatları şöyle yorumlanabilir:
1- Esad rejiminin devrilmesi gerektiğine ilişkin ima yoluyla dahi herhangi bir ifade yer almıyor. 2- "Tüm tarafların" şiddet eylemleri kınanıyor, böylece silahlı muhalefete de "Saldırılara son ver" uyarısı yapılıyor. 3- Suriye'nin geleceğine ilişkin tüm çözüm arayışlarında Beşar Esad'ın kilit role sahip olduğu kabul ediliyor. 4- Rejim ve muhalefet arasındaki diyalogun Esad'ın teşvik edilmesiyle mümkün olabileceği belirtiliyor.
Tunus ve İstanbul toplantıları arasında yayınlanan bu bildiri Suriye krizine müdahil olan tüm tarafların tutumlarını gözden geçirmelerine yol açtı. İşte son tablo:
* Arap Ligi: Bağdat'ta yapılan zirvede Esad yönetimini devirmek için dış müdahale seçeneği reddedildi. BM'nin ve Arap Ligi'nin ortak özel temsilcisi Kofi Annan'ın hazırladığı 6 maddelik uzlaşı planının derhal hayata geçirilmesi istendi. Önemle vurgulayayım; söz konusu 6 madde içinde Batı'nın ısrarla talep ettiği Beşar Esad'ın iktidarı devretmesi koşulu yer almıyor.
* BM: Kofi Annan planının uygulanmasını bekliyor. Uygulama sonuçlarını yerinde denetlemek için Suriye'ye 250 gözlemci göndermek istiyor.
* ABD: "Esad rejimine silahlı müdahaleye ben yokum" diyor. Zaten seçim yılında böyle bir seçeneğe "Evet" demesi mümkün değil.
* Kofi Annan: Önce Suriye rejimi silahlarını susturmalı.
* Çin: Önce muhalefet saldırılarını durdurmalı. n Rusya: Her ne kadar son günlerde Esad yönetiminin uygulamalarını eleştirmeye başlasa da, politikasının özünde değişiklik yok: Şam'daki rejimin dış müdahaleyle de, silahlı direnişle de değiştirilmesine hayır.
* İran: Sivil halka yönelik saldırılardan rahatsızlığını ifade etse de Esad rejiminin dış müdahalelerle devrilmesine kesinlikle karşı çıkıyor. Çözüm olarak Esad ve muhaliflerin masaya oturmalarını öneriyor.
* Türkiye: Beşar Esad'a zerrece güveni kalmadı ama yine de Kofi Annan planına bir şans verilmesine sıcak bakıyor. Esad yönetimini bu planın sonuçlarına göre değerlendirme hakkını saklı tutuyor. Kesin çözümün ise kanın durdurulmasından sonra yapılacak şeffaf seçimlerden geçtiğini savunuyor.
Bu tablonun özeti şu: Kabul etsek de etmesek de Beşar Esad'ın günleri sayılı değil. En azından bugünkü konjonktüre göre, Esad çözümün anahtarı değilse bile kilidi olmaya devam ediyor.