Cannes'dan döneli üç gün oldu ama Başbakan Erdoğan'la yol sohbeti, daha sonra "SABAH'tan Mektup" nedeniyle, "G20 Zirvesi" izlenimlerimi biraz ötelemek zorunda kaldım.
***
Sabah erkenden kalktım. Hani, her yıl mayıs ayında yapılan Cannes Film Festivali sırasında sürekli ekranlara getirilen "Croisette"te, yani sahil boyunca kilometrelerce uzanan muhteşem bulvarda yürümek için.
Yağmurlu bir sabahtı. Kaldığımız otelden çıktım. Ve... "Hayvan"la karşı karşıya geldim. Tepeden tırnağa silahlı 8 kişi koruyordu. Önce el işaretiyle, sonra -İngilizce- bağırarak "Sakın yaklaşmayın" uyarısında bulundular.
"Hayvan"? Başkan Barack Obama için özel tasarlanan siyah limuzin "Cadillac One"a ABD gizli servislerinin verdikleri ad!
Obama ve heyeti karşımızdaki otelde kalıyorlardı. "Carlton International"de. Tüm oteli kapatmışlardı.
Sadece oteli değil, çevresindeki tüm yolları da! Obama'yı korumakla görevli 150 gizli servis elemanı "Yasak bölge"ye dönüştürdükleri Cannes'ın en güzel, en simge otelinin çevresine değil insanların yaklaşmasına, neredeyse kuşların uçuşuna bile izin vermiyorlardı.
Mecburen otelimizin arka sokaklarından dolaşıp başka bir noktadan sahile ulaştım. Derken... Yine güvenlik görevlileri, yine gizli servis ekipleri. Polisler Fransız'dı, gizli servis görevlileri ise Uzakdoğulu.
Onlar da işaretle, bağırış-çağırışla durdurmasınlar mı! Neymiş. Önüne kadar ilerlemeyi başardığım "Hotel Majestic"te Çin, Japonya ve Güney Kore devlet ve hükümet başkanları kalıyormuş. Haydi... Canım "Croisette"te bir yasak bölge daha.
Uygun adım geri, marş marş! Tekrar otelimizin bulunduğu bölgeye yöneldim. Ama sahilden. "Hotel Marriotte"a geldim. Bu kez aşina simalar çıktı önüme. Bizimkiler. Başbakan Erdoğan'ı koruyan ekipler. Neyse onlar ne el-kol işareti yaptılar, ne bağırıp- çağırdılar. Ne de olsa onca yolculuğun ortak anıları var. Selamlaştık, karşılıklı hal-hatır sorduk. Yürüdüm gittim. Tabii geriye doğru.
Bir kez daha otelimin sokağına döndüm. Tabii yine arka yollardan. Oteli geçtim. Yürümeye devam ettim. Obama'nın üssünün yer aldığı bölgeyi epeyce geride bıraktıktan sonra yine sahile inen yola yöneldim.
Yağmur hızlanmıştı. "Çok şükür, stratejik bölgeden kurtuldum, artık yürüyüşümü yapabilirim" derken, yine el-kol işaretleri, yine yüksek tondan uyarılar. Baktım, "Hotel Martinez"in önündeyim. Ve de onlarca korumanın karşısında. Orada hangi liderin kaldığını merak bile etmedim. 20 lidere, bakanlarına, danışmanlarına yer bulmak kolay mı?
Bir kez daha geldiğim arka sokaklara döndüm... Ve pes ettim.
Çünkü sol taraftan ilerleyip "Hotel Majestic"in ötelerinden bir yerden sahile insem, bu kez "Grand Hotel"in önündeki korumalar yolumu kesecek.
Yine arka sokaklardan daha ötelere ilerleyip "Croisette"in başında bir yerlere ulaşsam, bu kez de karşıma Cannes Film Festivali'nin ana mekanı "Palais des Festivals et des Congres" çıkacak. Orada onlarca değil, yüzlerce korumayla, güvenlik görevlisiyle, gizli servis elemanıyla çevrileceğim. Zira, G20 zirvesi o sarayda yapılıyor.
Pes ettim.
"Croisette" kadar olmasa da, Cannes'ın bir başka ünlü caddesi, butiklerin sıralandığı "Rue d'Antibes" boyunca oyalanmaya karar verdim.
Ve Cannes halkına (Topu topu 72 bin küsur nüfuslu. Tabii kış aylarında) acıdım. Üç gün boyunca muhteşem evlerinden dışarı adım bile atamadılar.
G20 zirvesi izlenimlerime gelince... Onları da yarın, öbür gün anlatırım.