Yasama, Yürütme, Yargı. Demokrasinin sadece temeli değil, aynı zamanda ruhu da olan 3Y...
"Güçler ayrılığı", genelde Aydınlanma Çağı'nın, özelde Montesquieu'nün insanlığa armağanı kabul edilir.
Ancak, "Güçler ayrılığı" ile ilgili arayışlar Aydınlanma Çağı'ndan en az 2 bin yıl önce, Antik Yunan'da başladı.
Örneğin, Bodrumlu Herodot, Mısır ve Pers gezilerinden dönüşte Perikles'e ve Atinalılar'a bu imparatorluklarda sürüp giden güç çekişmelerini ayrıntılarıyla anlattı. 3 prens üstüne kurulu 3 somut örnek eşliğinde: Sadece bir kişinin yönettiği monarşi, sadece bir -üstün ve azınlık- grubun yönettiği oligarşi ve vatandaşlarının çoğunun kararlarının yönettiği demokrasi.
Aynı şekilde Aristo da "Politika" adlı yapıtında devletin üç kurum üstünde yükseldiğini yazdı: Kamu işleriyle ilgilenen genel kurul (Parlamento), magistrat kurulu (Hükümet) ve yargı organı.
"Güçler ayrılığı"nın hayata geçirilmesi ise 26 Ağustos 1789'da Fransa Ulusal Meclisi'nde kabul edilen "İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi" ile başladı. Bildirgenin 16'ncı maddesinde şöyle deniyordu: "Hakların güven altına alınmadığı ve güçler ayrılığının belirlenmediği bir toplumun anayasası yoktur."
Madde aslında, bir toplumun anayasası varsa bile, "Haklar güven altına alınmadıysa ve güçler ayrılığı belirlenmediyse", o anayasanın yok hükmünde olduğu anlamını da barındırıyor.
"Güçler ayrılığı" üstüne bu hatırlatmayı yapmak ihtiyacını duymamın tek nedeni var: Türkiye'nin şu sıralar "Güçler karmaşası" izlenimini vermesi.
Bu kavram da hukukta şöyle tanımlanır: Üç güçten (Yasama, yürütme ve yargı) birinin diğer ikisine veya ikisinden birine baskın geldiği siyasal rejim.
Ve bir de not düşülür: Güçler karmaşası, güçler arasındaki denge eksikliği veya yokluğu ile de ortaya çıkabilir.
Birbirinden bağımsız ve birbirine eşit olması gereken ya da ABD Anayasası'nda vurgulandığı gibi "Checks and balances" kuralıyla birbirini denetlemesi ve dengelemesi gereken üç güçten biri kendini diğer ikisinin ya da ikisinden birinin de yerine koyarsa, işlerin çığırından, düzenin de yoldan çıkması tehlikesi belirir.
Milli irade en üstün kurum ise ve üç güç de meşruiyetlerini bu kurumdan alıyorsa, milli iradenin tercihlerini de kabullenmek zorundalar. Üçü de.
Bu sis tabakasının geçici olduğuna, demokratik bir rüzgârın esmesiyle dağılıp gideceğine yürekten inanıyorum.
Cumhuriyet tarihinde, daha doğrusu 1921'den bu yana ilk sivil Anayasa'yı yapacağı için Kurucu Meclis gibi çalışacak olan 24'üncü dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin tüm üyelerine başarılar diliyorum.