Biliyorum, bir gün aradan sonra bugün "Avrupa... Nereden nereye..." konusundaki yazının ikinci bölümünü yazmam gerekiyor.
Ama izninizle onu yarına erteleyip, bir günlük yokluğun hesabını vereyim.
Nice dış gezideki yol arkadaşım Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın davetiyle Beşiktaş-İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasındaki Türkiye Kupası final maçını izlemek için Kayseri'ye gittim. Ve Orta Anadolu'nun bu pırıl pırıl kentinden epey dolu döndüm. Sayayım:
1- Kayseri'de dört mevsimi birden yaşadım: Otelimiz Erciyes Dağı'ndaydı, kar özlemimi giderdim. Erciyes'ten kente inerken yağmurda sırılsıklam oldum. Kentin içinde mevsim normallerinin üstündeki sıcaklık sayesinde kemiklerimi ısıttım. Öğle yemeği çıkışı da doluya yakalandım.
2- Modern şehirciliğin habis urlarını temizlemiş bir Kayseri'de dolaştım: Dolmuş yok, gecekondu yok, seyyar satıcı yok. (Not: Kayserililer bu üçlüye bir halka daha eklediler: "Sokak köpeği de yok!" Sokak hayvanlarının dostu olarak kötü bir yanıtla karşılaşıp fenalaşmamak için "Ne zamandan beri yok" veya "Sokaktakileri ne yaptınız" diye sormaya cesaret edemedim.)
3- Esprilerle, fıkralarla bol bol güldüm. İkisini anlatayım:
Espri, THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu'dan: Şükrü Saracoğlu'nu da Galatasaray'ın Arena'sını da cebinden çıkaracak kadar muhteşem Kadir Has Kayseri Arena Stadı çıkışı Topçu'yla karşılaştık. "Yemeğe mi" diye sorduktan sonra cevabı beklemeden uyardı: "Sakın mantı yemeyin. Adamlar 50 gram eti 2 kilo hamurun içine katıp, 10 kişinin midesini tıka basa dolduruyorlar. Sonra da konukseverlikleri, cömertlikleri için teşekkür bekliyorlar. Kurnaz bu Kayserililer, kurnaz..."
Fıkra, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki'den: "Bir tarihte Kayseri'ye bir Yahudi gelmiş. Diyelim ki adı Moiz olsun. Ticaret yapmak için Kapalıçarşı'da bir dükkân tutmuş. Mekân komşularına sormuş; 'Bu çarşıda en çok kimden çekinmeliyim?' Birkaç dükkân ötesini gösterip, 'Bak, orada bir Ahmet Ağa var, onun yanına desturla yanaş' demişler. Moiz gitmiş Ahmet Ağa'nın yanına. Dükkân bomboş:
- Ne iş yaparsın Ahmet Ağa?
- Her şeyi alıp satarım.
- O da ne demek?
- Mesela, kabul edersen senin dişlerini satın alırım.
- Olur mu öyle şey?
- Neden olmasın? Dişlerine 10 altın veririm. Ömrünün sonuna kadar ağzında kalsın, öldükten sonra benim olsun.
Moiz içinden 'Bu saf adama mı kurnaz diyorlar' diye gülmüş ve 'Kabul, ver 10 altını' demiş.
Aradan birkaç gün geçmiş. Ahmet Ağa yanında iki-üç kişiyle Moiz'in dükkânına gelmiş: 'Dişlerine müşteri çıktı. Malı görmek istiyorlar! Aç ağzını!' Moiz, 'Hani dişlerim ölünceye kadar benimdi' diye kızmış. Ahmet Ağa, 'Canım ölümünden sonra teslim etmek üzere satacağım' demiş. Müşteriler Moiz'in dişlerine 12 altın vermişler, Ahmet Ağa az bulup reddetmiş. Ertesi gün Ahmet Ağa bir başka müşteri grubuyla yine Moiz'in dükkânına damlamış. Yine dişleri muayene, yine pazarlık, müşteriler 15 altına çıkmış, Ahmet Ağa yine reddetmiş. Üçüncü gün başka müşteri, dördüncü, beşinci gün...
Sonunda Moiz patlamış: 'Beni hayvan pazarında dişleri kontrol edilen eşek durumuna düşürdün. Al şu 10 altınını!' Ahmet Ağa gülmüş: 'Olur mu? Bu dişler 20 altını gördü. 30'dan aşağısına geri vermem.' Moiz çaresiz; her gün ağzını kontrol ettirmektense 30 altın vermeyi tercih etmiş. Ahmet Ağa gülmüş: 'Gördün mü? Ben sana her şeyi alıp satarım dediğimde inanmamıştın! Moiz kafasını duvarlara vurmuş."
4- Kayseri'den İstanbul'a elbette birer kilo pastırma ve sucukla döndüm. Kayseri esnafı herhalde son yılların en kazançlı gününü yaşamış olmalı. Türkiye'nin her yerinden akın eden binlerce Beşiktaş taraftarı evlerine koliler dolusu sucuk, pastırma ve mantı satın aldılar.
5- Ve Kayseri'de iki siyah-beyaz kaşkol sahibi oldum. Benim "Totemcilik"teki namımı duyan Beşiktaşlılar, "Ağabey ligde mahvolduk, hiç olmazsa şu Kupa'yı alalım. Sana kaşkol verelim, takımı rahat bırak" dediler. Kırmadım. Dönüşte iki kaşkolu evdeki iki Beşiktaşlı'ya hediye ettim. Birini eşime, birini oğluma. Nasıl teşekkür edeceklerini bilemediler. Tabii benim rahat bırakmam sayesinde Kupa'yı kaldıran Beşiktaşlılar da.
Bir günlük kaçamağın özeti böyle.