2007 seçimlerinde Meclis'in yüzde 67.45'i yenilendi.
2002 seçimlerinde bu oran çok ama çok daha yüksekti: Yüzde 89.09! Çünkü halk Türkiye'yi ekonomik krize sürükleyen iktidar partileri (DSP, ANAP ve MHP) ve ana muhalefet partisini (DYP) sandığa gömdü.
Bu seçimde de milletvekili kadroları en az 60-65 oranında yenilenecek. Son derece doğal.
Kimi milletvekili, görevini bihakkın yerine getirmediği için safdışı bırakılacak.
Kimi lider, kadrolarını yenileme ihtiyacı duyduğu için listeleri silbaştan yapacak.
Kimi parti, yeni bir başlangıç yapmak için yeni bir takım kuracak.
Ancak aşağı-yukarı tüm partilerde liste dışında kalanlar ya da garantili sıralara konulmayanlar asla bu gerçekleri veya gerekçeleri kabullenemezler. Zira milletvekilliğini bir kutsal görev değil, meslek olarak görürler.
O yüzden de her seçimde aday listelerinin açıklanmasından sonra "Küskünler" grubu oluşur.
Bazıları partileriyle sadece gönül değil, fiziki bağlarını da koparırlar. Başbakan Erdoğan son grup konuşmasında bunları lafını esirgemeden teşhir etti: "Geçen dönem milletvekili olan-olmayan arkadaşlarım 'Ben il teşkilatında görev almaya hazırım' diyememiştir. Ya gücenmiş, ya kaybolmuştur. Alt sıraya girdiği için çalışmamıştır. Ama seçilmiştir ve utanmadan da gelmiştir."
Bazıları daha da ileri gider, diğer partilerin liste dışı kalmış milletvekilleriyle kader arkadaşlığı senaryoları hazırlayıp, Meclis'te hükümeti düşürmeye, seçim kararını iptal ettirmeye kadar varan cüretkâr, daha doğrusu ahlaksız girişimlerde bulunurlar. 1999 ve 2002 seçimleri arefesinde bunları gördük, ibretle izledik. 2007 seçimleri öncesinde de hafif kıpırdanmalar oldu ama iktidar güçlü, lider kararlı olduğu için cesaretleri çabuk kırıldı.
Göreceksiniz, bu kez de sırf kendileri aday yapılmadığı için kerametleri kendilerinden menkul birçok siyasetçi kendi partisinin listelerine ağızlarına ne geliyorsa söyleyecekler, hatta işi seçimde aleyhte çalışmaya kadar götürecekler.
Liderlerin işi gerçekten zor. Çekilecek iş değil yaptıkları.
Erdoğan 4 gün 4 gece genel merkezde çalışmak zorunda kaldı.
Kılıçdaroğlu, kendi ifadesiyle "Uykusu kaçacak kadar huzursuz oldu."
Aslında bu yükü liderlerin ve ekibinin sırtından alıp millete havale etmek, en doğrusu. Nasıl? Kolay:
Tüm partiler adaylarını tüm illerde önseçimle belirlemeli.
Ama önseçime sadece partinin delegeleri değil, kayıtlı tüm üyeleri katılmalı.
Hatta ABD'de ve bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, bir partinin önseçimlerinde o seçim çevresinin tüm seçmenleri oy kullanabilmeli.
Elbette genel merkeze, genel başkana makul, partinin tüzüğüne uygun kontenjanlar tanınarak.
Böylece hem yasama dönemi boyunca o seçim çevresinin tüm seçmenlerinin kendilerini temsil eden tüm milletvekillerinin çalışmalarını izlemeleri sağlanır.
Hem milletvekilliği meslek olmaktan çıkarılıp, halkın iradesinin temsilciliği gibi milli ve de kutsal bir göreve dönüştürülür.
Hem de Türkiye'de demokrasinin çıtası yükseltilir.
Artık bir sonraki seçimde... Dileriz! Umarız!