Cevapları dikkatle okuduk, pek azında "Bu da nereden çıktı" tepkisine rastladık. Konumuz: Büyük Birlik Partisi'nin başlattığı "İdam cezası geri gelsin" imza kampanyasıyla ilgili olarak siyasilerin, hukukçuların görüşleri.
Doğru, Türkiye bir süredir birbirinden korkunç, birbirinden hunharca cinayetlerle sarsılıyor.
Münevver Karabulut cinayeti...
Kayseri'deki kayıp üç çocuk cinayetleri...
Bursa'daki Sema Karakoca cinayeti.
İstanbul-Sarıgazi'deki Fırat Sezer cinayeti...
Her biri vicdanları oluk oluk kanatan vahşet örnekleri...
Her biri en soğukkanlıları bile isyan ettiren canavarlık vakaları...
Hiç kuşkusuz bu cinayetleri işleyenlere Türk Ceza Yasası'ndaki en ağır cezalar verilse, adalet duyguları yine de tatmin olmaz, olmayacak.
Ama adaleti yerine getirmek için ille de idam cezasına geri mi dönülmeli? Biliyoruz, halka sorarsanız, alacağınız cevap ezici, çok ezici bir çoğunlukla "Evet" olacak.
Çünkü, bizden çok önce ceza yasalarından hem barış, hem de savaş dönemleri için ölüm cezasını silmiş olan Avrupa ülkelerinde bile bu tür vahşet olaylarıyla karşılaşıldığında "İdam cezasını geri getirelim" tartışmaları tetikleniyor.
Örneğin, Belçika'da "Dutroux olayı"ndan sonra kamuoyunun ciddi bir bölümünde idam cezasına dönülmesi rüzgârları esti. (Not: Marc Dutroux adlı bir seri katil, bir canavar, 1984-1996 yılları arasında 6 küçük kızı kaçırıp tecavüz ettikten sonra öldürdü. Müebbet hapse mahkûm edildi. Duruşması, Belçika'da yargının ne denli çürüdüğünü gözler önüne serdi. Çünkü Marc Dutroux küçük çocuklara tecavüzden birçok kez yakalanmış, hafif cezalara çarptırılıp bir süre sonra serbest bırakılmıştı.)
Belçika kamuoyundaki idam rüzgârlarını yasalarına taşımaya çalışanlar bile çıktı. Örneğin, Polonya'nın bir uçak kazasında ölen Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski, ülkesinde idam cezasını geri getirmeye kalkıştı. 2006'da. Yani, Polonya'nın AB'ye tam üye olarak katılmasından 2 yıl sonra.
AB'nin üye adaylarına saydığı koşulların başında "Yasalarından ölüm cezasını temizlemek" geliyor. Polonya da o koşul uyarınca idamı kaldırdı. Ama Kaczynski pedofili suçlarındaki patlamayı gerekçe göstererek "İdam cezası istiyoruz" kampanyası başlattı. Polonya halkının çok büyük bir bölümünü de peşine takmayı başardı. AB sert bir biçimde uyarmasa, kimbilir iş nerelere varacaktı.
Kaczynski, "Halkım idam cezasının geri gelmesini istiyor" derken doğru söylüyordu.
Çünkü yasalarından idamı temizlemiş olan ülkelerin hemen hiçbirinde bu düzenleme ya da reform yapılırken halka sorulmadı. Sorulamadı. Yani referanduma gidilemedi.
Gidilse hiç kuşkusuz pek çoğunda sandıktan "Hayır" oyu çıkacaktı.
Aynı şekilde, yasalarından ölüm cezası yıllar yıllar önce kaldırılmış ülkelerde bile bugün "İdam geri gelsin mi" referandumu düzenlense, kuşkunuz olmasın, pek çoğu "Evet" diyecek.
O nedenle bu tür riskli, iki tarafı keskin reformlar, pek demokratik olmamakla birlikte, halka sormadan, hatta halka rağmen yapılır.
Türkiye de aynı yöntemi izledi. Meclis kararıyla yasalarından idam cezasını tümüyle çıkardı.
Halka rağmen.
Belki demokratik değil ama meşru bir yöntem. Çünkü milletvekilleri halkın iradesini temsil ediyor, Meclis o iradenin tecelligahı olarak kabul ediliyor.
Yukarda birkaçını saydığımız vahşi, canavarca cinayetlere rağmen, idam tartışmaları kamuoyunun gündemine sokulmamalı. Halkın intikam, öç, hınç, öfke duyguları kamçılanmamalı. Popülizm yapılmamalı. Bu konu su kaldırmaz.
Zira idamı geri getirmek çağdaş uygarlıktan, demokrasiden çark etmek, hatta vazgeçmek olur.
İdamı değil, "İnsanları canileştiren bunalımlara nasıl daha etkin tedavi yöntemleri buluruz"u tartışmalıyız.