İzmir üstüne ilk yazımın üstünden 5, ikincisinden de 3 gün geçti. Ama sağ olsunlar, hemşehrilerimden mail yağmuru devam ediyor.
Bu durumda, İzmirliler'in gözüyle, aklıyla, kalbiyle, vicdanıyla İzmir'den kesitler vermek farz oldu. Onları da iki yazıda aktaracağım. İşte ilki.
İzmir'de "Ekmek" kalmadığı için Anadolu'nun bir yerlerinde rızk peşinde koşan Oğuz Yılmaz'ın mail'i: "Ben de bir İzmirli'yim. Ama çok uzun yaşamak kısmet olmadı. Şimdi akraba ve aile ziyareti için uğradığım bir yer orası. Gerçekten İzmir 10 olması gerekirken 1 olmuş bir şehir. İklimin güzel olduğu bir coğrafyada, daha en bakir oldukları zamanlarda Foça'nın Urla'nın, Çeşme'nin en güzel yerlerinde mal sahibi olup, doğanın keyfini çıkarıp, tatlı hayat yaşayanların elini taşın altına sokmak için ne gibi bir motivasyonları olabilir ki? Hava güzel, yaşam güzel, kızlar güzel, deniz güzel.... İşte ondan sonra da bizim gibiler rızkını orada bulamadıkları ya da tatmin olmadıkları için Ankara'nın bozkırında, soğuğunda yaşar, emekli olunca dönüş planları yapar ya da İstanbul'da macera peşinde koşar. Ama yine de gurur duyar İzmirli olmakla, mutlu olur orada geçirdiği kısa sürelerle. Çok merak ediyorum ABD'nin Kaliforniya'sı da böyle mi acaba?"
Ey İzmir'i yönetenler, kendilerinde İzmir üstüne söz söyleme hakkı bulanlar; cevap verin bu soruya.
Babadan, atadan İzmirli olan Serdar Tastabanoğlu'ndan da alıntı yapayım: "5 kuşak İzmirli bir ailenin ferdi olarak bu yazınız için teşekkür ediyorum. İzmir çok kötü bir durumda. Lütfen bu konuda yazılarınız devam etsin ve o bahsettiğiniz kişilerden artık bu şehrin bıktığını herkes duysun."
Bu taş da size ey İzmir'de kerameti kendilerinden menkul olanlar.
Bir paragraf da Mustafa Kostak okurumdan: "Bahsettiğiniz 'Küçük olsun benim olsuncular'ın en büyük argümanı 'Güzel' İzmir. Evet, İzmir güzeldir, denizi, Kordon'u ve tabii ki kızları. Dikkat ettiniz mi; hiçbiri karın doyuran şeyler değil. İzmir'in nesi meşhurdur, neyini ihraç eder? Denizini mi, Kordon'unu mu? Belki manken kızları sayabiliriz, o kadar. Biz İzmirliler'in kendimizi kandırmayı çok sevdiği bir konudur güzel İzmir."
Ahmet Başpehlivan kısa yazmış: "Ne kadar güzel ve net özetlemişsiniz. Yıllarca İzmir'de çalıştım, kentin üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi."
Barış Yay da İzmir'de barınamayıp başka diyarlara göç edenlerden: "Yazınızda fevkalade bir şekilde İzmir'in makus talihini, iş hayatının, aile şirketleri marifeti ve de dedikodu ve kıskançlıklarla nasıl yerle bir edildiğini anlatmışsınız. 28 yıl önce profesyonel yöneticiyken, sırf profesyonellere iş vermediklerinden, eşimi ve ilkokuldaki çocuğumu alıp İstanbul'a taşındım. Bir nevi macera. Bugün hâlâ sevdiğim İzmir'imi, Karşıyaka'mı özlüyorum. Ama bir işadamı olarak gittiğimde, aynı sizin dediklerinizi arkadaş ve dostlarımla konuştuğumda aval aval bakıyorlar yüzüme. Bu konuyu sık sık gündeme getirirseniz, belki İzmir'imiz uyanır."
İzmir'le ilgili iki yazımda da zerrece siyasete değinmedim. "İzmir gelip geçen iktidarlar cezalandırdığı için bu hallere düştü" masalına asla inanmadığım için. Okur tepkilerinden siyasi içerikli olanları da ayıkladım. Ama şimdi vereceğim örnek biraz siyaset koksa da aslında iş bilmekle, kenti yönetmekle ilgili. Buyurun, Sinan Akın'ın mesajı:
"Allah aşkına lütfen yazılarınızda belirtir misiniz; sayın Kemal Kılıçdaroğlu başkan seçilirse, İstanbul'a her yıl 80 kilometre metro sözü veriyordu vaatlerinde, kaynak göstermeksizin. Ama kendi kaleleri olarak övündükleri İzmir'de son 5 yılda metroya 1 karış ek yapamadılar. Bornova merkez hattı yıllardır yapılıyor, bir türlü bitmedi. Hatay- Üçyol hattı on yıl oldu neredeyse inşaat halinde ve hepsi topu topu 3 kilometre ama bir türlü bitmedi: Çöken inşaat, bir gecede kaçan müteahhit... Say say bitmez."
"Pandora'nın Kutusu"nu açtığımı, bir dokunduğumda bin ah işiteceğimi biliyordum. Meğer kutu değil, patlamak üzere olan bir kazanın kapağını kaldırmışım.
Okurlarımla birlikte devam edelim. Hiç değilse, İzmirliler'in öfke bulutlarını bir ölçüde dağıtmış oluruz.