WikiLeaks belgelerinden Saddam Hüseyin'in nasıl idam edildiğine ilişkin bilgileri özetledik dünkü yazımızda. İnfaz tarihi olarak Kurban Bayramı'nın başladığı 30 Aralık 2006 gününün seçilmesine tepki gösteren Sünniler'e Şii Başbakan Nuri El-Maliki'nin verdiği yanıtı da aktardık: "Bu sizin bayramınız; benim değil!"
Ve şöyle noktaladık: "Maliki'nin bu yanıtı Irak'ta Sünniler ile Şiiler arasındaki derin ayrışmayı çok iyi özetliyor."
Irak'ta ayrışma aslında ABD güçlerinin Bağdat'a girdiği 9 Nisan 2003'te başladı. Amerikalılar'ın ilk işi Sünniler'in denetimindeki Irak ordusunu dağıtmak oldu. Ardından devlet yönetiminin tüm kademelerinden Baasçılar, dolayısıyla Sünniler tasfiye edildi. Meydan Şiiler'e kaldı. Tabii bir de Kürtler'e.
Sünniler bu dışlanmayı protesto için 2005'teki genel seçimlere katılmadılar. Birçok aşiret de direnişçilere -ve de El Kaide'yekucak açtı.
Daha sonra Türkiye'nin de yoğun çabalarıyla Sünniler, Bağdat'taki merkezi yönetimle işbirliğine ikna edildiler. Hatta El Kaide ve diğer terör gruplarıyla mücadele için sadece Sünniler'den oluşan "Sahwa" (Uyanış) milis güçleri kuruldu.
2010 Mart'ındaki seçimlere Sünniler yönetime katılmayı kabullenmiş olarak girdi. Seçimlerden onların yoğun biçimde destek verdikleri Şii ama laik İyad Allawi'nin listesi birinci çıktı. Ne var ki, Nuri El-Maliki parlamentoda temsil edilen diğer Şii grupların hepsini çevresinde toplamayı başarınca, Sünniler bir kez daha düş kırıklığına uğradılar.
Öylesine derin ki bu dışlanmışlık duygusu, şimdi daha radikal adımlar atmaya hazırlanıyorlar: Kendi özerk bölgelerini ilan etmek. Tıpkı Kuzey Irak veya Kürt bölgesi gibi.
Sünni ulema da bu talebi ya da projeyi onaylıyor. Örneğin, Diyala bölgesindeki Abdülrahman Mukdadiya camiinin imamı Ahmet Diyap El-Cuburi şöyle diyor: "Kürtler'in kendi bütçeleri var. Şiiler ise merkezi hükümeti ele geçirdi. Ya biz? Güvenlik güçlerinin baskınları ve tutuklamalar dışında hiçbir şey elde edemedik."
Selahattin bölgesindeki Albo Eswab aşiretinin reisi Talal Abdülkerim Hüseyin El- Matar daha ileri gidiyor: "Yeni hükümet Sünniler'i dışlamaya devam ederse, yetkilerimize kavuşmak için anayasanın verdiği hakkı kullanacağız."
Gerçekten de anayasa, en az üç ilin bir araya gelmesi koşuluyla özerk bölge oluşturulabilmesine imkân veriyor. Bunun için söz konusu bölgede yaşayan halkın yüzde 10'unun imzasıyla referanduma gidilmesi öngörülüyor. Özerk bölgeler merkezi bütçeden daha çok pay alıyorlar, içişlerini kendileri yönetebiliyorlar.
"Sünni üçgeni" denilen Ankar, Diyala ve Selahattin özerk bölgeye dönüşürse, Irak'ın birliğini korumak bayağı zora girecek. Kuzeyde Kürtler, ortada Sünni Araplar... Neredeyse Irak'ın yarısından fazlası merkezi yönetimin denetiminden çıkmış olacak.
Bu koşullarda iki rakip özerk bölgeyle çevrili Ninova (Musul) ve Musul bölgelerinin geleceğinin barışçı yollardan belirlenmesi de güçleşecek. Çünkü bilindiği gibi, bu iki ilde hem Kürtler hak talep ediyorlar, hem de Sünni Araplar.
Irak'ın küllerinden yeniden doğacağı söyleniyordu. Ya küllenmiş kor ateş yeni yangınlara yol açarsa?