WikiLeaks'in "Statelog" denilen ABD Dışişleri Bakanlığı belgelerini ortalığa saçmasının elbette kestirilemeyen siyasal ve diplomatik sonuçları olacak.
Ama hem siyasilerin, hem meslektaşlarımızın, hem de iletişim uzmanlarının kafa yordukları bir soru daha var: "WikiLeaks'in tetiklediği bu küresel depremin enkazından nasıl bir medya doğacak?"
Cevap muhtelif:
Kimine göre "Dijital diktatörlük dönemine girilecek."
Kimine göre, "Bentler yıkıldığı için demokratik rejimlerin temeline su yürüyecek."
Kimine göre, haberlerde, yorumlarda "Adının gizli tutulmasını isteyen bir kaynağa göre" klişesi artık medya tarihinin çöplüğüne atılacak, "Kaynakların açık açık yazılacağı habercilik" çağı başlayacak.
Peki, bir anda "Dünyanın en çok aranan canisi" durumuna gelen WikiLeaks'in kurucusu Julian Assange bu konuda ne düşünüyor?
Aktaralım. Çoktan kapanmış olan, ancak arşiv siteleri üstünden hâlâ ulaşılabilen kişisel blogundan.
Assange, WikiLeaks'i kurmaya hazırlandığı günlerde, 3 Aralık 2006'da söz konusu blogunda "Yönetim modeli olarak entrikacılık üstüne" başlığıyla şu manifestoyu yayınlamıştı: "Bir rejimin davranış kalıplarını kökünden değiştirmek için hem açık, hem de cüretkâr düşünmeliyiz.
Çünkü öğrendiğimiz bir şey varsa, o da rejimlerin değişmek istemediğidir.
Bizden öncekilerden daha ileri gitmek ve öncülerimizin sahip olmadıkları eylem araçları sağlayacak teknolojileri keşfetmeliyiz.
Otoriter rejimlerin iç işleyişleriyle ilgili ayrıntılara ulaştığımızda, siyasal seçkinler arasında bir sürü komployla karşılaşıyoruz.
Bu komplolar sadece rejimde ayrıcalıklar elde etmenin yolunu değil, ayrıca otoriter rejimi sürdürmek ya da güçlendirmek için başlıca planlama yöntemini de oluşturuyor.
Otoriter rejimler kendileriyle çatışan güçler yaratarak halkın gerçeği öğrenme arzularını perdeliyorlar.
Bir komplo, ulaştığı bilgileri ters-yüz eden, perdeleyen bir idrak mekanizması olduğuna göre, biz de en güçlülerin komplocu eylemlerine karşı önceden gardımızı almak ve onlara götüren süreçlere saldırmak zorundayız.
Onların ulaşabildikleri bilgileri kısıtlayarak ya da ters-yüz ederek, deformasyona uğratarak, komplocuları aldatabilir ya da körleştirebiliriz."
Julian Assange, 2006'nın son gününün tarihini taşıyan bir başka analizinde, "Sızdırılan bilgilerin adaletsiz yönetim sistemlerine etkisi" başlığıyla konuyu yeniden ele alıyor: "Bir sistem ne kadar adaletsiz ya da gizliyse, sızdırılan bilgiler- belgeler de, o sistemin yöneticileri arasında o kadar çok korkuya ve paranoyaya yol açabilir.
Adaletsiz sistemler, doğaları gereği muhalifler yarattığına ve çoğu kez onları bastırmakta zorlandığına göre, kitlesel sızmalar onları inanılmayacak kadar savunmasız bırakabilir."
Assange'in amacının gazetecilik olmadığı kesin. Peki derdi ne? Şeffaflık mı, yoksa yeni bir düzenin doğmasını sağlayacağına inandığı bir kaosu tetiklemek mi? İkincisi daha doğru bir saptama görünüyor.
Her gün yüzlercesi yayınlanan ABD Dışişleri Bakanlığı belgelerini bir de Assange'in özetle aktardığımız "Manifestosu"nun ışığında değerlendirin.