Ulus devlet sürecini henüz tamamlayamadık. Bu ülkenin halkı birbirini izleyen göçlerle oluştu. Birçok etnik topluluk bir arada yaşıyor. Ve bunlar her türlü dış etkiye açık. Bu tablo ulusal güvenliğin korunabilmesi için hep tetikte olmak gerektiğini bize sürekli hatırlatıyor...
Hayır, Türkiye'den değil Arjantin'den söz ediyoruz. Arjantin askeri okullarındaki bir ders kitabından yaptık bu alıntıyı. Latin Amerika'nın bu büyük ülkesinde subay adayları 30 yıl boyunca bu "Potansiyel iç tehdit unsurları"nı bir numaralı tehlike olarak gösteren eğitim anlayışıyla yetiştirildi.
Onlardan hep "Dış güçlerin kullanabileceği iç tehdit odakları"na karşı uyanık olmaları istendi.
Ayrıca genç subayların eğitiminde İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Arjantin'e kaçan Nazi subaylarından, Cezayir'in bağımsızlığına karşı çıkan ve General de Gaulle'ü devirmeye, hatta öldürmeye kalkan ve daha sonra Arjantin'e sığınan faşist Fransız subaylarının "Gizli Ordusu"nun kurmaylarından yararlanıldı. Onlara ders verdirildi, tecrübelerini anlattıkları kitaplar yazdırıldı. Kitapların hemen hepsi aynı konudaydı: "Yıkıcı akımlarla nasıl mücadele edilir?"
Ve 1976'da İsabel Peron'un zayıf ve çürümüş iktidarının tetiklediği kaos ortamında aşırı solcu gençlerin örgütleri silahlı eylemlere başlayınca, Genelkurmay Başkanı General Jorge Rafael Videla ve kuvvet komutanları, "Emir komuta zinciri içinde" darbeyle yönetime el koydu.
Sonrası askeri cuntanın 1983'e kadar, 7 yıl boyunca sürecek "Kirli savaş" diye tarihe geçen karşı terörü... Bilanço: 15 bin kişi kurşuna dizildi, 30 bin kişi kayboldu, 1.5 milyon kişi sürgüne gitti (Not: Arjantin'in o tarihte nüfusu 30 milyondu) ve gözaltındaki kadınların doğurduğu 500 bebek zorla alınıp askeri rejime yakın ailelere evlatlık verildi. Tabii anneleri öldürüldükten sonra.
Cunta üyeleri, (Not: Peş peşe 4 askeri diktatör işbaşına geldi: Jorge Rafael Videla, Roberto Eduardo Viola, Leopoldo Galtieri, Reynoldo Bignone) Falkland savaşındaki yenilgiden sonra iktidarı sivillere teslim ederken çıkardıkları özel yasayla kendilerine dokunulmazlık zırhı hazırladılar.
O zırh ancak 1990'larda kaldırılabildi ve cunta üyeleri ve "Kirli savaş"ın diğer sorumluları yargı önüne çıkarılabildi.
Bu zincirin son halkası son diktatör General Bignone oldu: 56 kişinin kaçırılıp gizli bir toplama kampında uzun işkencelerin ardından kurşuna dizilmesinden sorumlu tutularak, insanlığa karşı suç işlemekten 25 yıl hapse mahkûm oldu.
82 yaşındaki Bignone dava boyunca bir kez ağzını açtı ve şunları söyledi: "Benimle birlikte teröre karşı savaşan üstlerimin ve astlarımın güvenini yitireceğime hapse girmeyi tercih ederim..."
Bu öyküyü Türkiye'deki son gelişmeler nedeniyle anlattık.
Siz bu satırları okurken, büyük olasılıkla 12 Eylül askeri yönetiminin sorumlularına ve yardımcılarına hukuki zırh sağlayan Anayasa'nın geçici 15'inci maddesi kaldırılmış olacak.
Ayrıca Taksim, Kahramanmaraş, Çorum, Madımak ve Başbağlar katliamlarını araştırmak için Meclis'te bir komisyon oluşturulmasına ilişkin AK Parti önergesi de yürüyor.
Kısacası Türkiye kanlı ve karanlık geçmişiyle yüzleşmeye hazırlanıyor. Onun bir adım sonrası herhalde "Gerçekleri Araştırma Komisyonu" kurulması olacak. Tabii PKK terörü bittikten sonra...