Yavuz Donat'ın bugünkü yazısında ilginç bir anekdot var...
Sevgili Donat geçen hafta içinde Şam'a gitti. Herhangi bir randevu talebi olmamasına rağmen Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad tarafından sarayında ağırlandı. Görüşme sırasında Esad ilginç bir soru yöneltti. Donat'ın "Vitrin"inden aktaralım: "Bir şey oldu" şaşırdık.
Beşar Esad "Gazete nasıl" dedi.
Bunu bir "Nezaket sorusu" diye algıladık.
Ardından "Tiraj nasıl" demez mi?
Suriye lideri "Gazete nasıl" diye sorarken SABAH'ı kastediyor. SABAH'ı ve tirajını...
Yani "Dışarı"nın gözü üstümüzde. Tabii "İçeri"nin de...
Hürriyet'te genç meslektaşım Kanat Atkaya dün genel yayın yönetmenliği görevinde birinci yıldönümümü kutlayan bir yazı yayınladı. Sağ olsun.
2 Mart 2009 tarihinde bu köşede yayınladığım yazımı hatırlatıyor. Onu da aktarayım:
"... 2000'lerin medya gruplarını, 1960-70'lerin basın kuruluşlarından çok daha yıkıcı, ölümcül tehlikeler bekliyor:
Dördüncü erk rolüyle yetinmeyip, gücün önce parçası, sonra da kaynağı haline gelme sarhoşluğuna kapılmak. İktidardan pay istemek. İktidarı denetlemek yerine korkutarak, sindirerek onun üstüne çıkmak.
İktidarlar tarafından iktidarların bir parçası haline getirilmek.
İlkinin önüne katıp götüreceği nokta Citizen Kane'leşmektir, Gargantua'laşmaktır.
İkincisinin sonucu ise Pravda'laşmaktır.
Biz şeffaflığın, okurla sürekli ve derin iletişimin bu virüslere karşı en etkin panzehir olduğuna inanıyoruz. Ve her haftanın ilk günü bu köşeye, girişinde 'Kendini bil!' uyarısı yazılı olan Delphe Tapınağı'nın işlevini yüklemeyi planlıyoruz.
Tapınaktan içeri ilk adımımızı atalım. Bakalım bizi nasıl bir kehanet bekliyor..."
Genç meslektaşıma güvence veriyorum; yazımın da, verdiğim sözün de arkasındayım. Ne Citizen Kane'leşeceğiz, ne de Pravda'laşacağız. Sadece bu köşe değil, tüm SABAH "Kendini bil"ecektir. Her zaman. Her koşul altında...
Sağlıklı ve mutlu hafta dileğimle...