Atasözümüz ne kadar güzel söylemiş: "Cahilden değil yarı cahilden kork." Çünkü yarı cahil, "Okumuş cahil"dir. "Cahil cüreti" denilen pervasızlık da onlarda ortaya çıkar.
Tıpkı Bulgaristan'ın yurtdışındaki Bulgarlar'dan sorumlu Devlet Bakanı Bojidar Dimitrov vakasında görüldüğü gibi.
Hafta başında deli saçması bir iddia attı Dimitrov: "Türkiye, 1913 yılından sonra Trakya'dan göç eden Bulgarlar'ın mal varlıkları için tazminat ödemeli." Fiyat da biçti: "En az 10 milyar dolar!"
Cahil cüreti ya; daha da ileri gitti: "18 Ekim 1925 tarihli Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşması'nın ekindeki protokolün 5'inci maddesinde Türkiye'den göç eden Bulgarlar'a kalan gayrimenkulleri için tazminat ödenmesi öngörülüyor."
Sonra bir adım daha: "Zaten AB Komisyonu'nun 2008 Türkiye İlerleme Raporu'nda da bu konunun Türkiye'nin üyeliği için önkoşullardan biri olduğu belirtiliyor."
Bu deli saçmasının neresini düzeltelim diye uğraşırken Bulgaristan Hükümeti'nin basın danışmanlarından Veselin Ninov da kuyuya bir taş daha atmasın mı? "Türkiye'nin AB üyeliğine destek için Bulgaristan'ın koşullarından biri bu. (Not: "Yoksa veto ederiz" iması içeriyor.) Başbakan Boyko Borisov önümüzdeki ay Türkiye'ye yapacağı ziyarette konuyu gündeme getirecek. Hem sonra dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi olan Türkiye için hiç de önemli bir para değil bu!"
Evet; neresini düzeltelim bu deli saçmalarının? Sadece sözü edilen 18 Ekim 1925 tarihli Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşması'na biraz değinmekle yetinelim. Doktor Bilal N. Şimşir başta olmak üzere Türkiye-Bulgaristan ilişkilerinde uzmanlaşmış araştırmacılarımız, tazminat iddialarının sadece Türkiye'den göç etmiş Bulgarlar'ı değil, Bulgaristan'dan göç etmiş Türkler'i de ilgilendirdiğini belirtiyorlar. 1878 Osmanlı-Rus savaşından Ankara Antlaşması'nın imzalandığı 1925 yılına kadarki zaman diliminde en az 2 milyon Türk'ün Bulgaristan'dan göç ettiği tahmin ediliyor. Mallarını-mülklerini bırakarak.
Şimdi eski defterler açılırsa, Bulgaristan'ın talep ettiği 10 milyar doların en az 15- 20 katını Türkiye'nin isteme hakkı doğacağı da önemle vurgulanıyor.
Zaten Dimitrov da yaptığı çıkışın Bulgaristan'ın başına ne işler açacağını anlamış olmalı ki, dün çark etti: "Uzman olmadığım bir konuda konuşarak büyük bir gaf yaptım." Yani, "Cahilliğime verin" demeye getiriyor. Daha doğrusu, "Yarı cahilliğine".
Sorun böylece kapanmış oldu mu? Belki.
Konu kapandı ama...
Ama ardında başka bir alanda, Türkiye'nin Ermeni açılımında potansiyel risk tohumları bıraktı.
Ermenistan'la ilişkiler konusunda Türk kamuoyunun başlıca çekincesini -pek seslendirmemeye çalıştığı- "Tazminat korkusu" oluşturuyor. Ermeni soykırımı iddialarına gösterilen sert tepkinin birinci nedenini "Tehcir sırasında hayatını kaybeden Ermeniler'in sayısının öne sürüldüğü kadar olmadığı" görüşü oluşturuyor ama hemen ardından ikinci neden de zihinlerde yankılanıyor: "İddiaları kabul edersek, Ermeniler tazminat talebinde bulunurlar. Sonra da sıra toprak talebine gelir..."
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesini hep bu doğru veya yanlış korkular ya da vehimler rehin aldı.
Tam milli maç diplomasisiyle ve ardından imzalanan protokollerle Ermenistan'la ilişkilerin normalleşmesi sürecine girilmişken, Bulgar Devlet Bakanı'nın kuyuya attığı taşın, vehimleri yeniden su yüzüne çıkarmasından kaygı duyuyoruz. Dileriz olmaz...