Nisan ayındaki depremde 300 kurban veren İtalya'nın L'Aquilla kentinde düzenlenen G-8 zirvesi, türünün herhalde son gövde gösterisi olacak. Zira küresel ekonomik kriz, jeopolitik dengeleri veya dengesizlikleri alt-üst etti.
Bu kaostan yeni bir düzenin doğması gerekiyor. Doğacak da. İstense de, istenmese de.
O yüzden G-8 kulübü, İtalya zirvesine meşruiyet kazandırabilmek için G-5 grubunu çağırmak zorunda kaldı. Gündemdeki sorunların bazılarında G-8 ve G-5 işbirliğinin yeterli olamayacağı görülünce, G-20'nin bu iki grup dışında kalan üyelerine de davetiye gönderildi.
Biraz şifreli mi oldu? Açalım. G-8 en zengin 8 ekonomiyi bir araya getiriyor: ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Rusya. G-5 ise "Yükselen pazarlar"ın ağır toplarını buluşturuyor: Çin, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika, Meksika. Ve nihayet, G-20 en büyük 20 ekonominin temsil edildiği platformu tanımlıyor. Bu platformda, G-8 ve G-5'teki 13 ülkenin yanı sıra Arjantin, Suudi Arabistan, Avustralya, Endonezya, Güney Kore ve Türkiye var.
20'nci üyenin sırrı
Biliyoruz; toplam 19 ülke saydık. G-20'nin 20'nci üyesi bir devlet değil, oluşum: AB! Dahası; pek söz edilmiyor ama G-20'de İkinci Dünya Savaşı sonrası düzenin muhafızları olarak tasarlanan iki uluslararası kurum da söz hakkına sahip: IMF ile Dünya Bankası. Yani, G-20'yi aslında G-22 olarak ifade etmek gerekiyor.
Zaten sorun da bu. Hangi taşı kaldırsanız, anahtarları İkinci Dünya Savaşı galiplerinde bulunan kilitlerle karşılaşıyorsunuz: BM Güvenlik Konseyi'nde, IMF'de, Dünya Bankası'nda Gbilmemkaçta...
Ama 65 yıl önce kurulan o düzen, günümüz sorunlarına artık çözüm üretemiyor.
O yüzden G-8'ler kulübü genişletme kararı alıyor. İstemeye istemeye.
Ama "Yetmez" diyor Kemal Derviş. Ve 1970'lerin Bülent Ecevit efsanesinin arka plandaki beyinlerinden biri olarak, o dönemin unutulmaz sloganını 40 yıl sonra yeniden haykırıyor: "Bu -küresel- düzen değişmeli."
Soruyoruz: "Nasıl?" Saçlarını ağarttığı uluslararası kuruluşlardaki deneyimleri sayesinde ezbere yanıtlıyor: "Küresel kurumların kimyasının değişmesi şart. Tabii bu değişiklik jeopolitik depremlere yol açacak. Ama kaçınılmaz. Zaten fay hatları harekete geçti bile. Bakın, Çin, ek kaynak arayışına giren IMF'ye 50 milyar dolar vermeyi kabul etti. Ama bir koşulla: 'Bizim de IMF'deki konumumuz değişmeli' dedi. Bu, Çin'in IMF sermayesindeki payının artması demek. Daha ötesi, IMF'ye Çinli bir başkan seçilmesinin yolunun açılması demek. Aslında ABD'nin buna pek itirazı yok. Sorun Avrupa'da. Çünkü IMF sermayesinin yüzde 16.77'sine sahip olan ABD, kurumun Yürütme Kurulu'na bir kişi sokarken, kotanın yüzde 22.92'sini elinde bulunduran Avrupa ise 8 üyeyle temsil ediliyor."
Avrupa'nın direnişi
Araya giriyoruz: "BM'deki reform arayışları çerçevesinde Güvenlik Konseyi'nin veto yetkisine sahip daimi üyeleri grubunda İngiltere ve Fransa ile yer alan Avrupa'nın, tek sandalyeyle, yani AB ile temsil edilmesi önerileri yapılıyor. Siz de IMF Yürütme Kurulu'nda Avrupa'nın sadece AB ile temsil edilmesini mi öneriyorsunuz?"
Gülüyor; "3 temsilciyle yetinmesine bile razıyım. Bana göre Avrupa'nın artık yeni gerçekleri görüp kabullenmesi zamanı geldi..."
Peki, Avrupa bu yeni gerçeklerle yüzleşmeye hazır mı? Yanıt tam da G-8'in İtalya zirvesi sırasında AB'nin başkenti Brüksel'den geldi: AB'nin finans politikaları koordinatörü Jean-Claude Juncker ile AB Komisyonu'nun ekonomik ve parasal sorunlarla görevli komiseri Joaquin Almunia, "Avrupa'nın IMF'de tek sandalyeyle temsil edilmesi önerilerini şiddetle reddettiğini" açıkladılar. Anlamı: Avrupa, İkinci Dünya Savaşı sonrasının artık derin çatlaklar oluşmuş düzeninin korunması için sonuna kadar direnecek.
Ama göreceksiniz, sonunda Derviş'in de savunduğu reformcular kazanacak. Çünkü bu düzen ya değişecek, ya değişecek.