Türkiye, "Vatandaş Türkçe konuş" gibi utanç verici, insan haklarının ayaklar altına alındığı kampanyalarla kasıp kavrulduğu dönemleri, çok şükür, epey gerilerde bıraktı.
Ana dilde konuşup yazmanın, ana dilde kültür hizmetlerinden yararlanmanın, hatta ana dilde eğitimin insanın doğuştan sahip olduğu haklar arasında yer aldığına inanıyoruz. Siyasilerin oylarını istedikleri seçmenlere ana dilleriyle hitap etmelerinin, adını koymamız gerekirse Kürtçe siyasi propagandanın da bu perspektiften değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
O nedenle, zamanı, zemini, mekânı ve amacı tartışılsa bile, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün partisinin Meclis grup konuşmasının bir bölümünü Kürtçe yapmasını pek de yadırgamıyoruz.
Ama oraya kadar. Bunun ötesinde atılacak adımlar, yapılacak girişimler veya uçurulacak deneme balonları sadece Türkiye'yi germekle kalmaz, rejim açısından da son derece ciddi sorunlara yol açar.
Bu hatırlatmayı, Türk'ün "Gruptan sonra Meclis Genel Kurulu'nda da Kürtçe konuşabiliriz" açıklaması ve DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş'ın "İçtüzük'te Meclis çalışmalarının Türkçe olacağına ilişkin bir zorunluluk bulunmuyor" iddiası nedeniyle yapmak ihtiyacını hissettik.
Anayasa maddesi
Demirtaş yanılıyor. İçtüzük'te bu zorunluluğa işaret eden bir madde olmayabilir, olması da gerekmez. Çünkü Anayasa'da var. Hem de değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek 3'üncü maddesinde. Şöyle: "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir."
Meclis, Türkiye Devleti'ni oluşturan kurumların en yücesidir. Orada milletvekilleri Türkçe'nin dışında hiçbir dilde konuşma yapamaz.
Osmanlı İmparatorluğu üniter bir devlet değildi. Meclis-i Mebusan'da Osmanlı tebaasını oluşturan tüm milletlerin temsilcileri vardı: Rum, Bulgar, Sırp, Musevi, Ermeni, Arnavut, Latin, Arap, Maruni, Dürzi, Kürt...
Ama Meclis-i Mebusan'da sadece ve sadece Türkçe konuşuluyordu. Tutanaklar Türkçe tutuluyordu. Türkçe bilmeyenler söz alamıyorlardı.
Türkiye Cumhuriyeti ise ulus devlet temelleri üstünde yükselen üniter bir yapıya sahip. Yani "Resmi dil" konusunda çok daha duyarlı, çok daha kesin ve keskin hükümlere ve uygulamalara sahip. Öyle de kalacak.
Anayasa değişse bile bu hükümler değişmeyecek. Türkçe, devletin hep "Resmi dili" olmaya devam edecek. Zira, devletin birden fazla resmi dilinin olması demek, üniter yapıdan, ulus devletten vazgeçmek anlamına gelir. Federasyon modeline geçmek sonucunu doğurur.
Kürt kardeşlerimizin sorunlarının çözümüne gerçekten katkıda bulunmak istiyorlarsa, Ahmet Türk ve arkadaşlarına sistemi fazla zorlamamalarını salık veririz.