Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu yüksek yargının kararlarıyla çıkmaza giren hayati önemdeki bir soruna yeni, pratik ve pragmatik bir çözüm önerisi getirdi.
Anayasa hukukçusu olan Kuzu'ya göre, "Yeni bir Anayasa yapılamıyorsa", dahası "Köklü bir Anayasa değişikliği bile yapılamıyorsa", geriye tek çare kalıyor: "Kısmi değişikliklerle yetinmek." Bunun da "Mini paketler"le gerçekleştirilebileceğini savunuyor.
Aslında Türkiye'nin "Mini Anayasa paketleri"ne değil, "Büyük bir yeniden yapılanma paketi"ne ihtiyacı var. Bir başka deyişle, yeni bir "Toplumsal mutabakat" ve o mutabakatın kağıda döküleceği yeni bir "Toplumsal sözleşme" gerekiyor. Bu sözleşme zorunluluğu da yeni değil, yepyeni bir Anayasa'yı dayatıyor.
Ne var ki, Türkiye o fırsatı ya da şansı artık kaçırdı. Yeni bir fırsat için kimbilir ne kadar beklemek veya sabretmek gerekecek. Belki 15-20 yıl (AB'ye üye olabilirsek), belki 50 yıl. Bu tahmini elbette tarihin doğal akışını sürdüreceğini varsayarak yapıyoruz.
Fırsatı veya şansı kaçırmamızda birçok neden etkili oldu:
* Durduk yerde Anayasa'nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinin değiştirilip-değiştirilemeyeceği tartışmasının açılması gibi...
* Bir grup hukukçuya yeni anayasa taslağı hazırlatan AK Parti'nin derdini anlatamaması, o yüzden yeterli destek sağlayamaması gibi...
* En önemlisi de, Anayasa Mahkemesi'nin "Türban davası"nın gerekçeli kararında yeni Anayasa bir yana, bu Anayasa'da esaslı değişiklikler yapılmasının bile kapısını kilit üstüne kilit vurarak kapatması gibi...
Yüce Mahkeme'nin kararı sadece bu iktidarın ve bu Meclis'in değil, gelecekteki siyasi kadroların da ellerini kollarını bağladı. Anayasal düzen içinde çözebilene aşkolsun.
1982'yi 21'inci yüzyıla taşımak
Bu koşullarda tek çare olarak, "Dar gelen elbise"nin patlaklarını, söküklerini yamamak kalıyor. İşte Kuzu'nun önerdiği de bu.
Doğru bir yöntem. Hiç değilse AB'ye ve mevzuatına uyum için gerekli değişiklikleri bu kokteyllerde ikram edilen kanapeler misali "Mini paketler"le gerçekleştirebiliriz.
Kuzu'nun saydığı örneklerle ifade etmek gerekirse, bu formülle "Ombudsmanlık" kurumu getirilebilir. Seçim barajının yüksekliği eleştirilerini ve baskılarını bir ölçüde hafifletmek için ortaya atılan "Türkiye milletvekilliği" (550 milletvekilliğinden 100'ünün seçime katılan tüm partiler arasında oy oranlarına göre dağıtılması, böylece yüzde 1 oy alan partinin bile Meclis'te temsilinin sağlanması) formülü hayata geçirilebilir. Yargı reformunun önü açılabilir.
Zaten, Adalet eski Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk'ün de belirttiği gibi, "Anayasaların sürekli olarak, gerekli ölçüde değiştirilmesi, birçok ülkenin yanı sıra bizde de sıkça görülen bir yöntemdir. Önemli olan, yapılacak değişikliklerle 1982 Anayasası'nın 21'inci yüzyılın anlayışına uygun ve 21'inci yüzyıl Türkiye'sine layık bir Anayasa durumuna getirilmesidir." (Hikmet Sami Türk, "Daha iyi bir Anayasa için", sayfa 130)
Ancak Anayasa'yı mini paketlerle değiştirme girişiminin sonuç verebilmesi için olmazsa olmaz bir koşul var: Geniş uzlaşmayla hazırlamak. Özellikle Ana Muhalefet Partisi'nin, yani CHP'nin desteğini kazanmak.
Çünkü CHP, Ana Muhalefet olarak Anayasa uyarınca Anayasa değişikliklerini Anayasa Mahkemesi'ne götürme hakkına sahip. Üniversitelerde türbanı serbest bırakan değişiklik de onun girişimiyle Anayasa Mahkemesi'nden döndü. Yukarda belirttiğimiz gibi, o girişimle yeni Anayasa'nın da, köklü Anayasa değişikliklerinin de önü kesilmiş oldu.
Meclis Başkanı Köksal Toptan geniş siyasal uzlaşma ortamı oluşturabilmek için 3 ay önce bir çağrı yaptı: "Anayasa, Meclis İçtüzüğü, AB uyum mevzuatı ile Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, Siyasi Etik Kanunu ve siyasetin finansmanı gibi bazı önemli yasalar için 4 ayrı komisyon kuralım."
CHP bu 4 komisyondan sadece Meclis İçtüzüğü'yle ilgili olana üye vermeyi kabul edince, Toptan'ın özellikle Anayasa değişikliği için uzlaşma çağrısı sonuçsuz kaldı.
Umarız, Kuzu bu kez CHP'yi ikna edebilir. Zira reformların yolu Anayasa değişikliğinden geçiyor...