Fransız "Le Monde" gazetesinin blog sitelerinden birini her gün düzenli olarak ziyaret ediyoruz. Sitenin adı: "Yüz yıl önce..." 1908 yılının önemli olayları günlük şeklinde kurgulanıp aktarılıyor.
5 Ekim 1908 tarihli günlükte büyük Fransız düşünür Alain (Gerçek adı EmileAuguste Chartier) ile "2000'li yıllarda insanlar acaba nasıl bir dünyada yaşayacaklar" üstüne yapılmış bir söyleşi vardı. Yüz yıl önce şöyle diyordu Alain:
"2000'lerde insanlar arasındaki gelir ve servet uçurumu iyice derinleşecek. Ayrıca kamu kaynakları bir avuç kişi tarafından gasp edilecek. Ekonomik krizler birbirini izleyecek. Sonunda sosyal adaleti sağlamak için kim bilir belki de isyanlar, hatta ihtilaller gerekebilecek!"
Küresel finans krizinden sonra Karl Marx'a ilginin yeniden arttığını (Örneğin Almanya'da "Das Capital" satışları patlama yaptı) görünce, Fransa eski Başbakanı Michel Rocard gibi aydınların "İdeolojik mücadele dönemine yeniden dönülmekte olduğu" yolundaki görüşlerini okudukça, insanın filozof Alain'in uzak görüşlülüğüne hayran olmaması mümkün değil.
(Alain'in öngörülerini doğrulayan Noam Chomsky'nin "Kapitalizm, demokrasinin temellerini oyuyor", Emmanuel Wallerstein'ın "Kapitalizmin sonu geldi" gibi tezlerini ya da iddialarını bir yana bırakıyoruz. Nobel Ekonomi Ödülü'nün Paul Krugman'a verilmesinin neoliberal tezlerin reddi anlamına geldiğine ilişkin yorumları da.)
Ama Michel Rocard'dan bir alıntı daha yapmaya değer: "Kapitalizm sisteme 200 yıllık tarihinde ilk kez yoksullar, aydınlar ve Karl Marx, Friedrich Engels gibi ezilenlerin sözcüleri değil, tarafsız ve objektif iktisatçılar isyan bayrağı açıyorlar. Bugün kapitalist düzene eleştiri, sistemin kalbinden yükseliyor."
Kapitalizmi eleştiren sistemin kalbindeki gruplara, kalbi çalıştıran atar ve toplar damarlar da katıldı: Dünyanın en büyük kapitalist ekonomiler topluluğu olan AB'nin (27 üye ülkenin gayrı safi milli hasılaları toplamı ABD'den büyük) liderleri dün uluslararası finans sisteminin tepeden tırnağa yenilenmesi için acil çağrı yaptılar. 27'ler bu köklü reformla şeffaf, sorumlu, ahlaklı, bankaları sağlam ve iyi yönetişim ilkelerini uygulayan bir sistem yaratılmasını istediler.
Yoksa... Washington'da son günlerde tuhaf bir söylenti dolaşıyor: Başkan Bush yönetimi ülke içindeki tehlikeli gelişmelerde hemen sıkıyönetim ilan edilmesini öngören bir plan hazırladı. Hatta bir süre önce Irak'tan dönen ve halen Kuzey Ordusu'nda görev yapan Birinci Savaş Timleri Tugayı'na bağlı piyade birliklerini böyle bir olasılıkta kullanmak üzere Federal Acil Durumlar Ajansı'nın emrine verdi. Sözü edilen "Tehlikeli gelişmeler" ne biliyor musunuz; bazı bankaların çökmesinden veya kapatılmasından sonra patlak verebilecek sosyal huzursuzluklar, halkın mali kurumları yağmalamaya kalkışması!
Bir yıl önce düşünülür müydü?
Kim bilir belki de o korkuyla Bush yönetimi milletvekilleri ve senatörlerin "Sosyalizme mi geçiyoruz" feryatlarına rağmen 750 milyar dolarlık banka kurtarma planını Kongre'ye kabul ettirdi. Dahası, planda öngörülmeyen bir adımı da atmaktan çekinmedi: ABD'nin en büyük 9 bankasını kısmen devletleştirdi. Citigroup, Bank of America, Wells Fargo, JP Morgan Chase, Goldman Sachs, Morgan Stanley, Merrill Lynch, Bank of New York Mellon, State Street gibi ABD finans sisteminin tek taş mücevherlerine, AIG gibi sigorta devine, Fannie Mae ve Freddie Mac gibi konut kredisi imparatorluklarına devletin ortak olacağı, çok değil bir yıl önce düşünülebilir miydi? Böyle bir şeyi aklına getirenin aklından şüphe edilmez miydi?
Gel de, "O şimdi benden daha solcu" dediği Başkan Bush'a "Yoldaş" diye seslenen Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez'e hak verme...