Bugün "New York günlüğü"ne son noktayı koyuyoruz. Siz bu yazıyı okurken biz vatana ayak basmış olacağız. Ne güzel.
Sadece yurda dönmek değil bizi mutlu eden; felaket bölgesinden kaçmak da rahatlatıyor ya da en azından hafiflemişiz gibi bir rehavetin kundağına sarıyor.
Hani bir faciaya tanık olduğunuzda ya da bir yakınınızın başına bir şey geldiğinde, olay yerinden uzaklaşınca veya uykuya dalınca sanki o acıyı yokmuş gibi bir duyguya kapılırsınız ya; inanın dünyada tsunami yaratacak finansal krize her geçen gün daha da gömülen ABD'den "Tam zamanında" uzaklaşmak da öyle bir sanal ferahlık veriyor.
Yurda dönerken geride bıraktığımız tablo şöyle: 307 milyar dolarlık varlığı birkaç haftada sıfırlanan Washington Mutual'den sonra "Riskli mortgage kredileri" kumarında neyi var neyi yoksa masaya süren büyük finansal kurumlardan "Wachovia"nın da topun ağzına geldiği söyleniyor. "Domino teorisi"nin çok ötesine geçip "Amiral battı" oyununa dönüşen eşi görülmemiş krizin akrebinin Avrupa'da da ilk kurbanlarına zehirini akıttığı anlaşılıyor. İngiltere'nin önemli kredi sandıklarından "Bradford and Bingley" hükümete "İmdat" çağrıları gönderiyor; yoksa bu hafta bayrağı yarıya indirecek. Türkiye'de de önemli ve yaygın bir bankacılık ağına sahip "Fortis"in durumu da içaçıcı değil.
Ve ABD Kongresi'nde Bush yönetiminin 700 milyar dolarlık kurtarma paketini Wall Street'te yeni haftanın ilk gongu çalmadan önce sonuçlandırmak için zamana karşı yarışılıyor. Hazine Bakanı Henry Paulson'un 3 sayfalık planı, Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasındaki sıkı pazarlıklardan ve değişiklik önerilerinden sonra 100 sayfaya çıktı.
Ve herkes birbirine Başkan Bush'un halka sesleniş konuşmasına damgasını vuran trajik cümleleri tekrarlıyor: "Evet, yaptığımız iş hiç de adil değil. Size ve ailenize zarar vermeyeceğini bilsem, Wall Street'in tüm sorumsuz şirketlerine 'Cehenneme kadar yolunuz var' derdim. Ama ne yazık ki, mümkün değil. Şirketleri değil, işinizigücünüzü kurtarmak için bu planı savunuyorum."
İşte böyle bir ortamda Türkiye'de İMKB ve para piyasaları koca hafta kapalı kalacak. Bayram tatilini uzatmayı göze alanlar çünkü cesaret isteyen bir karar buherhalde "Ya herru ya merru" demiş olmalılar. Bush'un paketi Kongre'den geçer ve piyasalar rahatlarsa, önümüzdeki haftanın başında Türkiye "Herru" diyecek; aksi durumda ise "Merru". Hem de ne "Merru"!
Kurtarma paketleri ve bağışlar
Bu kadar kasvetli, tedirgin edici, hatta yakın, çok yakın gelecek için korkutucu bir eşikte, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bize New York'ta BM çatısı altında katıldığı "Afrika'nın kalkınma ihtiyaçları", "Binyıl kalkınma hedefleri ve gıda sürdürülebilirliği", "Clinton küresel girişimi" gibi insani yardım toplantılarındaki havayı anlattı:
"Başta Afrika olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde milyonlarca kişi açlığın pençesinde. Ayrıca Afrika'da sıtma ve birçok hastalık halkları kırıp geçiriyor. Bunlarla mücadele için çeşitli toplantılarda dünyanın zengin ülkeleri toplam 700 milyon dolar, 1 milyar dolar gibi bağış taahhüdünde bulundular. Katıldığım toplantılarda bağışların gerçekleşme durumu incelendi. İnanın pek çok ülke taahhüdünü yerine getirmemiş. Bir yanda birkaç kurumun yol açtığı finansal krizi yatıştırabilmek için 700 milyar dolarlık paket hazırlanıyor; öbür yandan yüz milyonlarca insanı açlığın, salgın hastalıkların pençesinden kurtarabilecek 700 milyon dolarlık bağış vaadi yerine getirilmiyor."
Nasıl bir dünyada yaşadığımızı, daha doğrusu dünyayı ne hale getirdiğimizi anlamak için yeterince somut bir örnek.
Zaten "Eski dünya"nın galiba son tanığı olan Paul Newman da, daha kötü günleri görüp de kahrolmamak için olsa gerek hayata el salladı. En anlamlı başsağlığı mesajını -BM Genel Kurulu'nun yıldızı-Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy yayınladı: "O, İkinci Dünya Savaşı sonrasının mutlu Amerika'sının simgesiydi."
Paul Newman dünyaya, biz de New York'a veda ettik. Ve gezegenimizin -hiç kuşkusuz-en baş döndürücü ve baştan çıkarıcı kentini uzun bayram tatilini fırsat bilip buralara akın eden yurttaşlarımıza bıraktık. Tadını çıkarsınlar. Merhaba Türkiye.