Kabul etsek de etmesek de, ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson'un geçen hafta bir grup Kürt kökenli politikacıyla yaptığı sabah kahvaltısı, "Cin"i şişeden çıkardı.
- O "Cin", PKK terörü ile Kürt sorununun ayrıştırılması demek.
- Kürt sorununun tartışılması veya diyalog kurulması için DTP dışında muhatap aranması demek.
- Hatta Kürt sorununun bir ölçüde uluslararası arenaya taşınması demek.
Çünkü Wilson'un temasları ile AB temsilcilerinin girişimleri arasında dağlar kadar fark var.
AB adına gerek Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, gerekse Ankara'daki AB ülkeleri büyükelçilerinin görüştükleri DTP'lilere PKK ile aralarına mesafe koymalarını, Türkiye'nin demokratikleşme paketleriyle hak ve özgürlüklerin alanını genişletmesi için gerekli ortamın ancak o zaman sağlanabileceğini telkin ediyorlardı. Wilson ise birkaç adım daha ileri giderek "Kürt sorunu kimlerle ve nasıl çözülebilir" sorusuna yanıt ve muhatap arayışına girmiş görünüyor.
Ancak bize göre, o kahvaltıya katılanlardan AK Parti'nin Doğu ve Güneydoğu milletvekilleri dışındakilerin, haydi isim verelim, Hak ve Özgürlükler Partisi (HAKPAR) Genel Başkanı Sertaç Bucak'ın ve Katılımcı Demokrasi Partisi'nin (KADEP) Genel Başkanı Şerafettin Elçi'nin muhatap adaylığına soyunmaları, DTP'lilerin muhataplığından daha sakıncalı ya da en azından daha sıkıntı verici olur.
Nedeni: İkisi de Türkiye'nin üniter devlet yapısının değiştirilmesini, federasyon modeline geçmesini savunuyor.
Örneğin Elçi, "Kuzey Kürtleri tıpkı Güney Kürtleri gibi federal yapı için siyasi faaliyette bulunmalılar" diyor. "Kürtçe'nin eğitimde resmi dil olmasını", "Kürtler'in Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetimine kendi kimliğiyle ortak olmasını" talep ediyor. Önce "Kürtler'in kimliğine saygı duyulmasını sağlanmalı ve hakları garanti altına alınmasını", bir sonraki aşamada da "Federasyona geçilmesini" öneriyor. Hatta Kuzey Irak'taki Kürt özerk bölgesiyle "Federal Türkiye"nin bir "Konfederasyon" oluşturabileceğini bile söylüyor.
Cevabı önemli soru
Bucak ise Kürt sorununa "Modern, çağdaş ve gerçekçi" çözümün federasyon olduğunu iddia ediyor. Eylül ayı sonunda Diyarbakır'da düzenlenen ve DTP'nin katılmayı reddettiği "Türkiye'de Kürtler" konulu konferansta son derece açık konuştu: "84 yıldır yaşadıklarımız Kürt kökenli milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları ile devlet arasında bir güven bunalımına yol açtı. Bu bunalımın aşılması Kürtler'in uluslararası standartlar ile haklarının güvence altına alınmasıyla mümkün olabilir. Bu da Kürtler'in kendi kendisini yönetmesiyle sağlanabilir. Kürt halkının özgür geleceğinin inşası Türkiye'nin çoğulcu, katılımcı ve federal bir sistemle yeniden yapılanmasından geçer. "
Dahası iki parti de "Federasyon" taleplerini programlarına koydular.
Buna karşılık sistemden dışlanmak istenen DTP çözüm isteklerini dil, kimlik ve kültürel hakların tanınması ve bir de yerel yönetimlerin güçlendirmesiyle sınırlandırıyor. DTP Grup Başkanı Ahmet Türk daha dün "Zaman" gazetesinde yayınlanan röportajda, "Etnik siyaset tehlikeli ve tuzaklarla dolu" uyarısında bulundu.
Sizce hangi adres Türkiye'nin daha çok işine gelir? Yerel özerklik isteyen DTP mi, yoksa Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesi tuzağına giden yolu açabilecek federasyon modellerini çözüm için şart koşan Bucak ve Elçi'nin partileri mi? Sorunun yanıtı çok önemli; çünkü PKK teröründen ayrı olarak Kürt sorunu tartışmaları yeni yılda gündemin ana konusu olacak.
Ah tabii bir olasılık daha var: Bazı çevrelerde dillendirilmeye başlanan, ılımlı, daha makul yeni bir Kürt partisinin ortaya çıkması. Göreceğiz.