Üç günlük kurultay sürecini Genel Başkan Yorgo Papandreu'nun kazandığı seçimle noktalayan PASOK ile CHP'nin epey ortak noktası var:
İkisi de sol çizgide: CHP kendini sosyal demokrat olarak tanımlıyor, PASOK ise sosyalist.
İkisinin lideri de sol partilerin uluslararası çatı örgütü Sosyalist Enternasyonal'in yönetiminde yer alıyor: Papandreu başkan, Baykal ise başkan yardımcısı.
İkisi de iddialı girdikleri genel seçimlerde "Şok" yenilgiyle karşılaştı: PASOK geçen 16 Eylül'deki seçimlerde derin bir düş kırıklığına uğradı, CHP ise malum 22 Temmuz'daki genel seçimlerde.
İkisi de şimdi ana muhalefet partisi olarak görev yapıyor.
İkisinde de seçim yenilgisinin faturası genel başkana kesildi. Bu da kaçınılmaz olarak iç hesaplaşma ve liderlik mücadelesi süreci başlattı. PASOK olağanüstü kurultayla sorunu çözmeye karar verdi, CHP ise 2008 Mart'ında yapılacak olağan kurultayla.
PASOK enerjisini iç çekişmelerle tüketmemek için bu süreci kısa tuttu, geçen hafta üç gün süren kurultayla düğümü çözdü.
CHP bu kurultaya gözlemci göndermediyse yazık. Çünkü temsilcisi Atina'dan partinin yararlanabileceği fikirlerle dönebilirdi.
Kurultayın ilk günü önce Papandreu bir özeleştiri yaptı. Özetle şöyle: "Halk bize güvenmedi. Nedeni: Son iktidarımızda (Kostas Simitis liderliğindeki hükümeti kastediyor) halkın sorunlarından çok kişisel hesaplarımızı, rahatlığımızı ön plana almış olmamız. Halka tepeden bakan, 'Halk bu işlerden anlamaz' yaklaşımında olan bir teknokratlar, hatta aristokratlar hükümeti gibiydik. Muhalefette geçen 4 yılda halktaki bu izlenimi, görüşü değiştiremedik."
Ardından, seçilirse partiyi ve politikalarını nasıl köklü bir dönüşümden geçireceğini anlattı: "Yunan siyasetini çift partili sistemden dinamik çift kutuplu anlayışa getireceğim. Çünkü halk PASOK'un iktidara gelince yine Karamanlis (şimdiki Başbakan) gibi yönetmesini istemiyor. Karamanlis'in yerine bir başka Karamanlis getirmeye karşı çıkıyor. İşte bu yüzden PASOK'un geçmişle tüm bağlarını koparacağım."
Rakipleri de PASOK'la ilgili vizyonlarını açıkladı. Evangelos Venizelos "Yeni PASOK, yeni program" diyen Papandreu'ya "Seçimler programdan çok insanlarla kazanılır ya da yitirilir" yanıtını verdi. Kostas Skandalidis ise "Partiye yeni bir kimlik kazandırmak için demokratik ve kolektif yönetim" vaadinde bulundu.
Lideri halka seçtirmek
Sonra? Haydi seçime. Ancak yeni lideri PASOK kurultay delegeleri değil, taban seçti. Bu amaçla Yunanistan'ın tüm kentleri ve kasabalarındaki PASOK bürolarına sandık konuldu. Partinin kayıtlı üyelerine oylarını kullanmaları çağrısı yapıldı. Seçim onlarla da sınırlı tutulmadı; "PASOK dostları" diye tanımlanan, yani partinin kayıtlı üyesi olmasa da PASOK'a sempati duyan herkese (Yunan vatandaşı olmayanlar bile) oy verme imkânı tanındı. Hatta teşvik edildi.
Sonuç: Papandreu, 854 bin kişinin katıldığı, antik Yunan'daki Atina modeli seçimde oyların aşağıyukarı yüzde 60'ını alarak yeniden genel başkanlık koltuğuna oturdu. (İlginç bir not: Papandreu'nun "Karizmatik" olmadığı eleştirilerine PASOK yöneticilerinden biri çok anlamlı yanıt verdi: "Lider değil, parti karizmatik olmalı!")
PASOK'un lider seçiminde uyguladığı taban demokrasisi bir ilk mi? Hayır.
Fransa'daki cumhurbaşkanlığı seçiminde hem Nicolas Sarkozy, hem de Segolene Royal partilerinin tüm üyelerinin katılımıyla aday oldular.
Geçen ay İtalya'da Sol Demokratlar (eski Komünist Parti) ile Marguerite Partisi'nin birleşmesinden doğan Demokratik Parti'nin (merkez sol) genel başkanı da tüm İtalyanlar'a açık bir seçimle belirlendi. 3 adayın yarıştığı seçime 3 milyonu aşkın İtalyan katıldı ve Roma Belediye Başkanı Walter Veltroni oyların yüzde 75'ini aldı.
Biliyoruz; Siyasi Partiler Kanunu ve tüzük gibi mazeretlere sığınılacak ama bir yine de soralım: CHP önümüzdeki Mart'ta yapacağı kurultayda genel başkanını hiç değilse kayıtlı üyelerine seçtirmeyi düşünse fena mı olur?