Bombayı İsviçre gazetesi "Le Matin" patlattı: Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile eşi Cecilia'nın arası bir kez daha açıldı.
Haberde çiftin en az bir aydır birlikte görülmediği, Cecilia'nın Elysee Sarayı'na (Cumhurbaşkanlığı mekânı) hiç uğramadığı, yakınlarının ifadesiyle "Kendi hayatını dilediği gibi yaşamak istediği", bunun da boşanmaya kadar varabileceği anlatılıyor. Tabii "Hınzır" bir ayrıntı da ihmal edilmiyor: "Cecilia'nın yokluğunda Nicolas Sarkozy başka kadınlarla görülüyor, örneğin geçenlerde aktris Carole Bouquet ile bir Asya restoranında baş başa yemek yedi."
Ancak bu haber Fransız basınında yok. Üstelik Fransa'nın bir numaralı çiftinin ilişkilerindeki gelişmeleri günü gününe izlemelerine rağmen.
Peki bu suskunluk niye?
Gerekçe ve gerçekler
Fransız basını "Kamusal alan" ile "Özel yaşam" arasına kalın bir duvar örülmesi gerektiğine savunuyor. Ancak diğer Batı ülkelerindeki meslektaşları bu gerekçeyi inandırıcı bulmuyor. Örneğin ciddi İngiliz gazetesi "Independent" şöyle diyor: "Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde cumhurbaşkanı ile eşi arasındaki gerilim gazetelerde tam sayfa manşet olur. Ama Fransa'da tek sütunluk haber bile yapılmıyor." Onlara göre Fransız basınının yöneticilerinin özel yaşamlarına gözlerini kapaması sadece "Özel hayata saygı" kavramıyla açıklanamaz. Başka nedenler olmalı. Evet, başka şeyler var.
1-Fransız medyası üç büyük grubun elinde : Arnaud Lagardere, Bernard Arnault, Martin Bouygues. Kimi silah satıyor, kimi uçak, kimi GSM operatörü, kimi müteahhit. Yani hepsinin devletle işi var.
2-Üç büyük patron da Nicolas Sarkozy ile içli-dışlı . Sarkozy ayrıca büyük gazetelerin, dergilerin, TV kanallarının, radyoların yönetici kadrolarıyla da sıkı-fıkı.
3-Bu ilişki ağı, Sarkozy'ye zarar verebilecek haberlerin hemen Elysee Sarayı'na uçurulmasını sağlıyor . Tabii Sarkozy de derhal devreye girip, "İkna gücü" ile haberin gazetelerde yayınlanmasını veya TV'lerin, radyoların bültenlerine girmesini önlüyor.
4-Çoğu kez onun müdahalesine bile gerek kalmıyor . Gazetenin, derginin veya TV kanalının patronu sansürlüyor. Örneğin, Cecilia Sarkozy'nin cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda oy kullanmadığını, yani eşine oy vermeyi reddettiğini yüksek tirajlı hafta sonu gazetesi "Journal de Dimanche" haber aldı ama yayınlayamadı. Gazetenin sahibi olan Arnaud Lagardere engelledi.
Beyinlerdeki habis ur
5-Bu yüksek ve kalın sansür surlarını aşmayı başaranlar, ağır bedel ödüyor : ParisMatch dergisi geçen ilkbaharda Cecilia Sarkozy'nin New York'ta sevgilisi (kimilerine göre metresi) işadamı Richard Attias ile kol kola fotoğrafını yayınladı. Derginin patronu (yine Arnaud Lagardere), genel yayın yönetmenini anında kapı önüne koydu.
6-Bu örnekler ya da caydırıcı emsaller sonucu, işsizlik oranının yüzde 30'larda seyrettiği Fransız medyasında Sarkozy aleyhindeki haberlerden uzak durma refleksi doğdu . Adını koymak gerekirse, beyinlerdeki habis ur olan otosansür uygulanıyor. Ya da genel yayın yönetmenlerinden muhabirlere kadar Fransız medyasının tüm kadrosunun boyun eğdiği bir tür "Omerta". Yani suskunluk yasası.
Bu yasa öylesine etkili ki, koskoca "Le Monde" gazetesi bile Sarkozy çiftinin hayatındaki depremleri "Cecilia'nın uzun süreli yoklukları Sarkozy'lerin arasında gerilim olduğu söylentilerine yol açıyor" gibisinden ürkek cümlelerle geçiştiriyor.
"Omerta" demek, çete demek. Çünkü "Omerta" İtalyan mafyasının koyduğu ve çiğneyene ağır bedel ödettiği yasa.
Sözün özü, Fransız basınını siyasetçiişadamı çıkar çetesi teslim almış durumda.
İyi ki, Türk medyasında böyle şeyler olmuyor...