Rusya Federasyonu Başkanı Putin'in Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması'nı askıya almasıyla, yaşlı kıtada 1990 öncesine, yani Soğuk Savaş dönemine geri dönüldü.
Ancak bu dönüş, bünyesinde ironik çelişkiler ve tuhaflıklar barındırıyor:
- 1990 öncesi Avrupa'da iki siyasal sistem ve iki askeri blok çekişiyordu. Komünizmin çökmesi ve Varşova Paktı'nın dağılmasıyla parametreler değişti.
- 1990 öncesi Varşova Paktı'nda yer alan ülkelerin 6'sı (Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya, Romanya, Bulgaristan), o dönem Sovyetler Birliği bünyesinde bulunan 3 Baltık ülkesi (Estonya, Letonya ve Litvanya) ve nihayet o yıllarda tarafsız Yugoslavya'nın parçası olan Slovenya bugün NATO üyesi.
Putin'in Avrupa'da silahlanma yarışını yeniden başlatma tehlikesi yaratan kararı, seçim telaşı nedeniyle kamuoyunda pek yankı bulmadı ama bu gelişme Türkiye'yi bire bir ilgilendiriyor: Çünkü NATO üyesiyiz ve krizi doğuran iki anlaşmadan biri 1999'da İstanbul'da imzalandı.
"Rusya mı haklı, yoksa NATO mu" sorusuna yanıt aramadan önce, geçmişe uzanmamız gerekiyor.
1976'da Helsinki'de yapılan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ilk zirvesinin (Türkiye'yi Başbakan Demirel temsil etti) ardından Avrupa'da karşılıklı silah indirimine gitmek için NATO ile Varşova Paktı arasında görüşmeler başladı. Sık sık çıkmaza giren pazarlıklar Sovyetler Birliği'nde Gorbaçev'in iktidara gelmesi ve 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla, taraflar 19 Kasım 1990'da Paris'te iki blokun konvansiyonel silahlarda karşılıklı indirime gitmelerini öngören anlaşmayı imzaladılar. Soğuk Savaş'ı bitiren bu anlaşmada NATO'nun 16 ve Varşova Paktı'nın 6 üyesinin imzası vardı ve iki tarafın Avrupa'da bulundurabileceği tank, top, savaş uçağı, helikopter sayısını sınırlandırıyordu. Bu anlaşma sayesinde Avrupa'dan 125 bin ağır silah çekildi veya imha edildi.
İstanbul Uyum Anlaşması
Ancak zamanla koşullar ve dengeler değişince, Paris Anlaşması'nı güncelleştirmek kaçınılmaz hale geldi. 17-19 Kasım 1999'da İstanbul'da düzenlenen AGİT zirvesinde yeni bir anlaşma imzalandı.
Türkiye adına Cumhurbaşkanı Demirel'in imza koyduğu bu anlaşmanın en önemli özelliği, tarafların Avrupa'daki konvansiyonel silah kontenjanını artık bloklara değil ülkelere göre belirlemesiydi. Çünkü Varşova Paktı'nın dağılıp birçok üyesinin NATO safına geçmesi ve Sovyetler Birliği'nden birçok ülkenin doğması, eski Doğu Bloku adına Rusya'yı tek başına bırakmıştı.
Rusya, İstanbul Anlaşması'nı 2004'te onayladı ama başta ABD olmak üzere NATO üyeleri bugüne kadar onay vermedi. Gerekçeleri: Rusya'nın Transnitri (Moldova) ve Güney Osetya'daki (Gürcistan) üslerini kapatmaması.
Ancak NATO bir yandan da eski Sovyetler Birliği'nin ve Varşova Paktı'nın birçok ülkesini saflarına kattı, katamadıklarıyla işbirliği anlaşmaları imzaladı, ABD adeta meydan okur gibi Romanya ve Bulgaristan'da üsler elde etti (Şimdi bu üslerdeki askeri varlığını artırıyor), bir zamanlar Sovyetler'in parçası olan Kafkaslar'a ve Orta Asya'ya uzandı, Rusya'nın burnunun dibinde askeri tatbikatlarla gövde gösterisi yaptı (Odessa açıklarındaki tatbikat sürüyor) ve son olarak sözde Avrupa'yı İran ve Kuzey Kore'nin füze saldırılarından korumak bahanesiyle Rusya sınırının sadece 30 kilometre ötesine, hem de eski Varşova Paktı topraklarına füze kalkanı sistemi kurmaya kalktı.
Kendinizi Putin'in yerine koyun; bu çifte standarda isyan eder misiniz, etmez misiniz?