İktidarı erken seçime zorlamak için sine-i millete dönmekten -örtülü olarak-turuncu devrime kadar her türlü çağrının yapıldığı Ankara'da bir yandan da sürekli yeni senaryolar üretiliyor.
En tazesini dün SABAH dahil 3 gazetenin başkent çıkışlı 4 köşe yazısında okuduk, daha sonra Meclis'te ANAP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Sarıbaş'tan dinledik. İnsana "Tanrım aklıma mukayyet ol" dedirtecek cinsten senaryo şöyle:
"Baykal'ın Erdoğan'a 'Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce halka gidelim' baskısına bakmayın. Aslında Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkması işine geliyor!"
Sonra da bir dizi gerekçe sıralanıyor:
- Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasından sonra AK Parti güç yitirecek, hatta zaafa uğrayacak. Bu da Baykal'ın ve CHP'nin 2007 Kasım'ındaki seçimde başarı şansını artıracak.
- AK Parti'nin yeni lideri (Abdullah Gül) Erdoğan gibi kitleleri peşinden sürükleyecek performansa (veya karizmaya) sahip olmayacağı için, CHP'nin hanesine birkaç puan daha yazılacak.
- Cumhurbaşkanlığı seçimindeki gerilimin keskinleştireceği kutuplaşma ve laiklik duyarlılığı, halkın CHP'ye yönelimini (teveccühünü) hızlandıracak.
İlk gerekçede rahmetli Özal'ın Köşk'e çıkmasından sonra ANAP'ın düştüğü durumdan esinlenilmiş olmalı. Ancak unutulan bir nokta var: Özal'ın -sadece ANAP milletvekillerinin oylarıyla- cumhurbaşkanı seçildiği 31 Ekim 1989'da arılı-petekli parti zaten kaygan zeminde yokuş aşağı gidiyordu. O yılın 26 Mart'ında yapılan yerel seçimlerde oyu yüzde 21.80'e düşmüş, üçüncü sıraya gerilemişti (Oysa 1.5 yıl önce, 29 Kasım 1987'deki genel seçimlerde oyların yüzde 36.31'iyle hem birinci parti, hem de tek başına iktidar olmuştu.) Bugün AK Parti için benzer bir tablodan söz etmek mümkün değil. 3 Kasım 2002 başarısını izleyen ilk seçimde (28 Mart 2004 yerel seçimleri) oyunu yüzde 34.28'den 41.67'ye yükseltti, bugün de anketlerde -oyu gerilese de-birinci parti görünüyor.
Aynı şekilde, Erdoğan'ın Çankaya'da kutuplaşmayı keskinleştirecek, laiklik duyarlılığını kamçılacak girişimlerde bulunması beklentisi da bize gerçekçi gelmiyor. En azından belli bir süre için. Hatta yine Özal örneğini hatırlatırsak, Erdoğan da onun gibi korkuları haklı çıkaracak adımları hiçbir zaman atmayabilir.
Yumuşak atın tekmesi
Gül'ün Erdoğan gibi kitleleri peşinden sürükleyecek karizmaya sahip olmadığı, bunun da CHP'ye yarayacağı varsayımına gelince, bu hesabı yapanlara daha ihtiyatlı olmalarını tavsiye ederiz, zira "Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olabilirler." Sorularımız bu tür hesaplara bel bağlayanlara:
- Siz bugüne kadar Gül'ün türban gibi, imamhatip liseleri gibi gerginlik konularında sert bir çıkışını hatırlıyor musunuz?
- Siz bugüne kadar Gül'ün muhalefetle kavga ettiğini, insanları hışımla azarladığını üslubunun argo sınırlarına kaydığını hiç duydunuz mu?
- Hiç Gül'ün web sayfasına girdiniz mi? Bugüne kadar 1.3 milyonu aşkın kişinin ziyaret ettiği siteye hükümete ve Gül'e verip veriştiren mesajların, kendi hükümetinin (58'inci hükümet) yetersiz bulunduğu araştırma sonuçlarının da konulduğunu biliyor musunuz?
n Üstelik 3 Kasım 2002 seçimlerinde halk Erdoğan'ın yasağı nedeniyle başbakanlığı Gül'ün üstleneceğini bile bile AK Parti'ye oy verdiğine göre, başarıdaki payı ve kitleler üstündeki etkisi -olumlu anlamda- tartışmaya açık değil mi?
Tavsiyemiz; Batılılar'ın deyimiyle "Yumuşak güç" olan demokrat, sakin, soğukkanlı ve cesur Gül'ü ciddiye alın.
Ama yazımıza konu olan senaryolara gülüp geçin. Zaten Baykal da öyle yapıyor olmalı...