Demokratik Toplum Partisi (DTP) lideri Ahmet Türk dün PKK'ya ateşkes çağrısı yaptı.
Biz bu girişimi birçok açıdan ciddi buluyoruz.
Türk'ün çağrısının eski önerilerden önemli bir farkı var: İlk kez PKK'dan tek yanlı ve kayıtsız-şartsız ateşkes ilanı isteniyor. Bugüne kadar bu talepler "Silahlar sussun" klişesi altında çift taraflı ateşkes talebine dayandırılıyordu.
İkincisi, bu çağrı son dönemde artan şehit cenazelerinin artık toplumsal ayrışmanın zehirli tohumlarını ekmeye başladığı günlerde yapılıyor. Kemalpaşa'da, Balıkesir'de, Konya'da, Sakarya'da görüldüğü gibi, en küçük bir kıvılcımın söndürülmesi zor yangınları başlatması tehlikesinin giderek somutlaştığı bir dönemde Ve nihayet, zamanlama açısından da özel bir mesaj barındırıyor: Türkiye ve ABD'nin PKK koordinatörleri Edip Başer ile Joseph Ralstone'un biraraya gelmelerinin arefesinde yapılıyor.
Hatırlayacaksınız; bölücü terör örgütünün kuruluş yıldönümü olan 15 Ağustos'ta ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean McCormak, PKK'ya "Tek taraflı ateşkes ve silah bırakma" çağrısında bulundu. Örgüt lideri Murat Karayılan bunu "ABD'nin PKK'yı muhatap olarak görmesinin işareti" diye değerlendirdi, "Çok iyi bir gelişme ama çözüme ilişkin ciddi bir proje olmadıkça silah bırakmamız mümkün değil" yanıtı verdi. Bu tepkinin satır aralarında bir işaret gizliydi: "Ateşkese evet ama silah bırakmaya şimdilik hayır." Zaten hemen ardından PKK'ya yakın medya, bölücü örgütün ABD'nin önerisini kendi içinde tartışmaya açtığını duyurdu.
Ve nihayet Öcalan, İmralı'da avukatlarıyla bir ay arayla yaptığı iki görüşmede, "PKK'nın ateşkes ilan edebileceğini" söyledi.
İşte Ahmet Türk'ün dün DTP Genel Merkezi'nde Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ve Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil'le birlikte yaptığı çağrı, bu gelişmeler zincirinin son halkasını oluşturuyor.
Mitingde bir cümle
Haydi Tuğluk'u anladık, yerel yöneticiler olan Baydemir ve Abdil'in orada ne işleri var? Elimizde şifreyi çözmeye yardımcı olabilecek iki ipucu bulunuyor:
* Her fırsatta "PKK ile organik bağları olmadığını ama ortak tabanı paylaştıklarını" vurgulayan Türk'ün altını çizdiği bir cümle:
"Parti tabanından gelen sese kulak vererek yalnızca PKK-Kongra Gel'e ateşkes çağrısında bulunuyoruz." Bu, tehlikeli tırmanışın Güneydoğu halkını da ürküttüğü anlamına geliyor.
* Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı Hannes Svoboda'nın (AB'de çok saygın ve etkin bir siyasetçi) dün durup dururken yaptığı açıklama: "Kürt sorununun çözümü için diyalog zamanı geldi. Türk devleti bunun için DTP'nin seçilmiş belediye başkanlarını muhatap kabul edebilir."
Bir karine daha: Türk, 3 Eylül'de İstanbul-Çağlayan'daki mitingte, "Buradan çağrı yapıyorum; lütfen silahları susturun. Siyasiler bunu değerlendirecek. Devlet içerisinden böyle mesajlar alıyoruz " dedi. Bu iddiası bugüne kadar yalanlanmadı.
Tüm bu gelişmeler, örgütün iç (taban) ve dış (ABD, AB) baskıları göğüslemekte artık zorlandığı ve meydanı siyasilere bırakmaya hazırlandığı anlamına mı geliyor? Yoksa, Türkiye ve ABD koordinatörlerinin işbaşı yapmalarının arefesinde bir manevra mı? İkinci olasılığı işaretleyenlere, yani bunun zaman kazanmaya yönelik manevra olduğunu düşünenlere bir sorumuz daha var:
Bu bir aldatmaca olsa, örgütten işaret gelmese, Ahmet Türk ile dün iki yanında yer alanlar neden kendilerini bile bile ateşe atsınlar?