Larnaka'daki mezarlığın bir köşesinde iki Fransız askeri yatıyor. Adları: Pierre Christophe Besson ve Georges Gagneron.
Mezar taşlarında birinin 1917'de, diğerinin 1918'de öldüğü yazılı iki asker, Birinci Dünya Savaşı'nda Doğu Lejyonu'nda görevliydi.
Fransızlar'ın 1916-1918 arasında Kıbrıs'ta eğittiği Doğu Lejyonu, Ermeniler ve Araplar'dan oluşuyordu. Görevleri, Osmanlı ordusuna saldırmaktı. İngilizler önden vuracaktı, onlar ise -Emir Faysal komutasındaki Arap ordularıyla birlikte- arkadan. Görevlerini başarıyla yerine getirdiler! Özellikle 9 Kasım 1917'de Kudüs'ün düşmesinde! Ardından 1918 güzünde Filistin'de Osmanlı ordularının kıskaca alınmasında.
O tarihte Vahdettin bir aylık padişahtı. Suriye-Filistin cephesini Mustafa Kemal, Fevzi ve Ali Fuat Paşalar ile Albay İsmet Bey komutasındaki birlikler savunuyordu.
Osmanlı orduları sadece 40 bin kişiydi. İngiliz kuvvetleri ise 200 bin kişi. Emir Faysal'ın Arap kuvvetleri ve Fransızlar'ın eğittiği Doğu Lejyonu hariç. İngilizler'in 19 Eylül 1918'de başlattıkları taarruzda, kahramanca direnişe rağmen, Amman, Şam, Halep, Beyrut peşpeşe düştü.
Ortadoğu labirentine bu şekilde giren Fransa, 40 yıl sonra Kıbrıs'a bir kez daha ayak bastı . Başkan Nasır'ın Süveyş Kanalı'nı millileştirme kararı üstüne 29 Ekim 1956'da İsrail saldırısıyla başlayan, iki gün sonra İngiltere ve Fransa'nın da katıldığı savaşla. Fransa o savaşta İngiltere'yle birlikte Kıbrıs'ı ana üs yaptı, 8 bin asker konuşlandırdı. Ve de onlarca savaş gemisi ile yüzlerce askeri uçak.
Grivas'tan Chirac'a
O tarihte Kıbrıs'ta Başpiskopos Makarios ve Yorgo Grivas komutasında EOKA'yı kuran Rumlar, İngilizler'e karşı silahlı mücadele başlatmışlardı. Grivas adaya gelen Fransızlar'a "Korkmayın, sizlere dostça davranacağız" güvencesi verdi.
Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, 20 Temmuz'da, yani adanın kuzeyinde Barış Harekatı'nın 32'inci yıldönümünün kutlandığı gün, -EOKA'cı- Rum lider Papadopulos'a gönderdiği Lübnan'dan tahliyeye yardımları için "Teşekkür" mektubunda, "Fransa, size güvenebileceğini geçmişteki tecrübelerden biliyor" ifadesiyle, işte Kıbrıs'ta 90 ve 50 yıl önceki konaklamalarına gönderme yaptı.
Bütün bunları Rum yönetiminin Fransa'yla Baf'taki hava üssünü kullanma ve bir miktar asker bulundurma anlaşması imzalamak üzere olduğu haberleri çağrıştırdı.
Haberlerde, bu anlaşmaya Ankara'nın pek iyi gözle bakmadığı iddiaları da yer alıyor.
Ancak bize göre böyle bir işbirliğinin getirisi götürüsünden fazla olabilir. Kıbrıs'ı Ortadoğu'da varlığını güçlendirme politikalarının üssü yapmak isteyen Fransa, adadaki çözümsüzlüğün planları için ne denli tehlikeli olacağını böylece daha yakından anlayabilir. Tıpkı İngiltere gibi.
Ayrıca biraz ikinci planda kaldı ama Lübnan krizi, Türkiye-KKTC-Rum yönetimi üçgeninde havayı epeyce yumuşattı.
İmkanlarının çok üstünde insan akınıyla karşı karşıya kalan Rumlar'ın "imdat" çağrılarına yanıt KKTC ve Türkiye'den geldi. KKTC gemiler gönderip Beyrut'tan yüzlerce yabancıyı çıkardı, hatta bir bölümünü ağırladı. Türkiye ise Rumlar'ın nefes almaları için, Lübnan'dan kaçan Avustralyalılar'a, Amerikalılar'a, İsveçliler'e, Kanadalılar'a limanlarını ve kollarını açtı. Fransızlar'a da.
Chirac'ın tahliye operasyonları için sadece Papadopulos'a teşekkür etmesi pek önemli değil.
Türkiye'ye minnettarlığını da herhalde AB ile müzakerelerde limanlar konusunun krize dönüşmemesine yapacağı katkıyla gösterir. Umarız.