Kongo son dönemde gündemimize keneden geçen hastalıkla girdi. Son verilere göre, Anadolu'nun 22 iline yayılan KırımKongo Kanamalı Ateşi ile...
Ancak Afrika'nın bu büyük ülkesiyle (2.3 milyon kilometrekare) bundan böyle daha yakından ilgileneceğiz.
Çünkü Türkiye dün Meclis'te kabul edilen Başbakanlık tezkeresiyle Kongo'ya asker göndermeye karar verdi.
Jeostratejik hamleler açısından hayli önemli olan bu kararın ilginç bir öyküsü var. Anlatmaya değer.
Eski adı Zaire olan Kongo Demokratik Cumhuriyeti (Kongo Cumhuriyeti ile karıştırmayın) 5 yıl süren ve 4 milyon kişinin öldüğü iç savaştan sonra, BM, ABD ve AB'nin çabalarıyla kısmi istikrara kavuştu. 17 bin kişilik BM Barış Gücü görevlendirildi. Ülkeyi adeta paylaşmış olan silahlı gruplar arasında uzlaşma sağlandı, yabancı uzmanlara yeni bir anayasa hazırlatıldı ve çok partili demokratik rejim için takvim belirlendi: 3 yıllık geçiş döneminden sonra 30 Temmuz 2006 tarihinde BM gözetiminde devlet başkanlığı ve parlamento seçimleri yapılacaktı.
500 milyon doları bulan finansmanını da BM ve AB'nin karşıladığı seçimin tarihi yaklaştıkça, Avrupalılar'ın kaygıları artmaya başladı. Çünkü ülkenin doğusu denetime alınamamıştı. Silahlı gruplar cirit atıyordu. Ordu başına buyruk hareket ediyor, emir dinlemiyordu.
Sonunda çare olarak, seçimlerin güvenliğini sağlamak için Kongo'ya AB ülkelerinden derlenecek bir kuvvet gönderilmesi kararlaştırıldı. Türkiye'den de katkı istendi. Talep olumlu karşılandı ve dün Meclis'in izin vermesiyle işlem tamamlandı.
Buna göre, 25 ülkeden sağlanmış 2 bin kadar askerin katıldığı AB'nin Kongo operasyonuna bir C-130 nakliye uçağı, 15 uçak personeli, irtibat subay ve astsubaylarıya destek vereceğiz. Bu, Türk askerinin Somali ve Darfur'dan sonra üçüncü Afrika deneyi olacak.
Bazı Silahlı Kuvvetler mensupları bize gönderdikleri elektronik postalarda kararı eleştiriyor, "Kongo'da ne işimiz var" diyorlar. Yerinde bir soru. Kaygılarında da haksız sayılmazlar. Çünkü Avrupa başkentlerinde, AB gücünün görevinin seçim güvenliğiyle sınırlı kalmaması, sonuçları kabul etmeyecek grupların isyanını bastırmak için BM Gücü'yle birlikte silah kullanmaya zorlanması olasılığı gözardı edilmiyor. Bu arada BM Gücü'nün bugüne kadar 74 kurban verdiğini ekleyelim.
Yüzyılın savaş alanı
Kongo günümüzde açlıktan günde ortalama bin kişinin can verdiği, AIDS'in kırıp geçirdiği, 62 milyon nüfuslu yoksul bir ülke ama yeraltı kaynakları başdöndürüyor : Altın, elmas, koltan (MP3 çalar, kalp monitörü, otomobil GPS cihazı, otomatik mağaza kapısı gibi yüksek teknoloji cihazları üretiminde kullanılan maden), kobalt, bakır...
Bu zenginlik, Afrika'yı 21'inci yüzyılın hesaplaşma bölgesi olarak gören büyük güçlerin iştahını kabartıyor. Özellikle de şimdiden kıtanın birçok ülkesinde üslenmiş olan Çin'in.
ABD ile güçbirliğine giden AB'nin derdi veya hesabı, barış ve istikrara kavuşmuş Kongo'da Batı yanlısı siyasetçi kuşağının işbaşına gelmesini sağlamak. Yani Avrupa kıtasının dörtte biri büyüklüğündeki bu hazineyi Çin, Rusya gibi güçlere kaptırmamak...
Bu işte Türkiye'nin yararı ne mi olacak? Uluslararası barışa katkılarına bir yenisini ekleyecek. Bir de AB'den kocaman bir teşekkür ve aferin alacak.
Ah, bir nokta daha var: Anayasal düzenin yerleşmesine yardım ederek, görevi tamamlamanın keyfini çıkaracak. Çünkü Kongo anayasasında Prof. Mümtaz Soysal'ın da imzası bulunuyor!