"Size gerçekten teşekkür borçluyuz. Gözümüzü açtınız, nereye yönelmemiz gerektiğini gösterdiniz."
Bu sözlerin sahibi bir Rus gazeteci. Marshall Fonu öncülüğündeki Brüksel Forumu'nun "Transatlantik meydan okumaları" konulu toplantılarından birinin tartışma bölümünde söyledi.
Atlantik'in iki yakasındaki nice devlet adamı, siyasetçi ve akademisyen gibi Çin'le yatıp Rusya'yla kalkan panelistler merakla sustu. O da üstüne basa basa devam etti: "Hepiniz ekonomi ile, ticaret ile siyasetin birbirinden etkilenmemesi gerektiğini söylediniz. Ancak geçtiğimiz kış Ukrayna'yla patlak veren doğalgaz krizinde herkes Rusya'yı suçladı. Oysa haklıydık. Anlaşmazlık ekonomikti, ticariydi. Ne var ki, Rusya'ya verip veriştirenlerin tümü siyasal gerekçeler öne sürdü. Bu da bize Batı'nın çifte standardını en somut ve en suçüstü şekilde gösterdi.
Bize tarihi bir yardımda bulundunuz. Ne yaparsak yapalım, ikiyüzlü Batı'ya kendimizi kabul ettiremeyeceğimizi gösterdiniz. Artık yönümüzü biliyoruz: Çin'e kadar uzanan Asya. Bir kez daha teşekkür ederiz."
Herkes donup kaldı. Doğrular ancak bu kadar açık anlatılabilirdi.
Gerçekten de Ukrayna krizinden sonra Rusya kararlı şekilde Doğu'ya, Avrasya'ya döndü. Ve satrancın yeni hamleleri Moskova-Tahran-Yeni Delhi-Pekin dörtgeninde yapılmaya başlandı. Oyuncular: Bir tarafta Çin ve Rusya, karşılarında ABD. Hamlelere hedef olan taşlarda ise Aşkabad, Taşkent, Bişkek, Duşanbe, Astana yazılı.
Rusya ile Çin'in ortak stratejisi, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Kazakistan'la birlikte 14-15 Haziran 2001'de kurdukları Şanghay İşbirliği Örgütü'nü askeri ittifaka dönüştürmek. Tıpkı NATO gibi.
Dahası gözlemci statüsüne sahip İran, Pakistan ve Hindistan ile şimdilik dışarıda duran Türkmenistan'ı da aralarına alabilmek. Asya'yı ağ gibi kuşatacak petrol ve doğalgaz boru hatları projelerini bu hesapların tutkalı olarak görüyorlar.
ABD'nin hesabı ise, Çin'le kaçınılmaz gördüğü çatışmada diğer ülkelerin cephede yer almalarını önlemeye çalışmak.
İpek Yolu duruyor mu?
Hindistan'la nükleer işbirliği anlaşması imzalamasının ardında bu hedef gizli. İran'ın nükleer güç olmasını engellemeye çalışmasının da...
Ancak en yoğun rekabete Orta Asya sahne oluyor. Şimdilik Ruslar bir hamle ilerde: ABD onca uğraşına rağmen Kırgızistan'ı saflarına katamadı. Dahası Özbekistan'dan kovuldu. Üslerini kapatarak. ABD bu yenilgiyi Afganistan'da Mezarı Şerif ve Kandahar'da kurduğu üslerle dengelemeye çalışıyor. Özellikle Kandahar'daki üssü görenler, "ABD en az yarım yüzyıl bu topraklarda kalıcı" diyor.
Peki Orta Asya cumhuriyetlerine ağabeylik iddiası taşıyan Türkiye bu oyunun neresinde? "Hiç yok" dedi Brüksel'de konuştuğumuz strateji analizcileri; "Turgut Özal döneminde atılan tohumlar kurudu, ayak izleriniz çöl fırtınalarıyla silindi." "O da bir şey mi" dedi içlerinden biri.
"Orta Asya bir yana Kafkasya'yı bile kaybediyorsunuz." Ve ekledi: "İşte bir örnek: Gürcistan ordusunu Türkiye eğitti. Donattı, yedirdi, içirdi, silah verdi. Pilotlarını yetiştirdi. Bunun için bir üs verilmişti. Şimdi Gürcüler, 'Size ihtiyacımız kalmadı, üssü boşaltın' diyor. Rusları kapı dışarı etmek için uyguladıkları kaba yöntemin benzeri." Dostumuz, hemen yan masada gülücükler dağıtan Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili'ye göz attıktan sonra, bir soruyla noktaladı:
"Arka bahçesi Kafkaslar'da bile tutunamayan Türkiye nasıl bölgesel güç olacak?"