Erdal İnönü canıyla uğraşırken, 15 yıl önce verdiği tarihi bir karar nedeniyle Erdoğan ile Baykal arasında anlamsız çekişmenin malzemesi haline geldi.
1991'deki SHP-HEP seçim ittifakından söz ediyoruz. Bu ittifakın nedenlerini anlamak için o günlere dönmek gerekiyor.
14-15 Ekim 1989'da Paris'te Kürt Enstitüsü ile başkanlığını Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın eşi Danielle Mitterrand'ın yaptığı Özgürlükler Vakfı'nca düzenlenen "Kürtler, İnsan Hakları ve Kültürel Kimlik" konulu konferansa, İnönü'nün uyarısına rağmen aralarında günümüzün DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk'ün de bulunduğu 7 SHP'li milletvekili katıldı. İnönü çok sert tepki gösterdi:
"Türkiye'yi paramparça eden kararlara itiraz etmeyen bu arkadaşlar SHP'liyse, biz partili değiliz. Biz bu partiliysek o zaman bunlar partili değil. Bunlarla birlikte aynı partide olamayız. Ya onlar olur, ya biz oluruz."
7'ler 16 Kasım 1989'da SHP'den ihraç edildi. Dahası, İnönü'nün bu tavrına ve ihraçlara tepki gösteren 10 milletvekili de istifa etti. Aralarında bugün CHP Grup Başkanvekili olan Kemal Anadol da vardı.
Neden kucak açtı?
İstifacıların bir bölümü ile ihraç edilenler 7 Haziran 1990'da HEP'i kurdular. Genel Başkanlığa Fehmi Işıklar getirildi. Türkiye erken seçime gidiyordu. ANAP çoğunlukla Meclis'in yaptığı Seçim Yasası değişikliğiyle -kuruluş süresi yönünden- seçime katılma imkânı kalmayan HEP'liler SHP'ye dönüş için nabız yoklamaya başladılar. İnönü sıcak baktı. Bu kararını anılarında şöyle anlatıyor:
"Benim çok önemli gördüğüm nokta şu idi: Kürt kökenli vatandaşlarımızın temsilcileri olarak görülmeye başlanan insanların ayrı bir partide değil de bütün etnik yapılara açık bir büyük parti içinde seçilme olanağını korumuş olacaktık. Bence bu, ülkenin bütünlüğünü tehdit edebilecek ayrılıkları demokrasi içinde önlemenin bir yoluydu. " Uzatmayalım; 20 Ekim 1991 seçimlerinde HEP kökenli 19 milletvekili SHP'den Meclis'e girdi. İnönü'nün ifadesiyle "İçlerinden SHP kökenli olanlar biri dışında partiye bağlı kaldılar, gençler ise bir türlü ısınamadılar, ayrılıp Demokrasi Partisi'ni (DEP) kurdular." O gençlerin başında Kürtçe yemin eden Leyla Zana ile ona destek veren Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sadak da vardı ve İnönü hemen 4'ünün de istifasını istemişti.
Cesur çıkışlar dönemi
İnönü'nün HEP'lileri Meclis'e taşıma kararını değerlendirirken, o dönemde devletin ve siyasetçilerin "Açılım" arayışlarını da gözönünde bulundurmak gerekiyor. Hem de PKK terörü iyice azmış olmasına rağmen.
Örneğin Cumhurbaşkanı Özal, bazı kişilerle Öcalan'a "O adama söyleyin dağdan insin, gelsin Ankara'da siyaset yapsın" mesajı gönderiyor, "Siyasi çözüme açık olduğunu" söylüyordu.
Başbakan Süleyman Demirel, "Kürt kimliğine karşı çıkılamaz. Kürt realitesini artık tanımalıyız" diyordu.
SHP'nin 3 Nisan 1993'teki kurultayında kabul edilen Öncelikli Hedefler Bildirgesi"nde "Kürt sorunu" başlığı altında bir dizi öneri sıralanıyordu: "Kürtçe yayın serbest bırakılmalı, öğrenilmesi için eğitim verilmeli, Kürt kültürünün gelişmesi için üstyapı kurumları kurulabilmeli, insanlar özgürce çocuklarına isim verebilmeli, Kürtçe yer adları değiştirilmemeli"
Hepsi bugün de güncelliğini, önemini ve geçerliliğini koruyor.
Kısacası o yıllarda siyasiler cesur çıkışlar, öneriler yapabiliyorlardı. Terör ile Kürt sorununu özenle, dikkatle ve önemle ayırarak.
Bu kapsamda İnönü'nün HEP kararı da, ANAVATAN lideri Erkan Mumcu'nun vurguladığı gibi, "Konunun olağan demokratik mekanizmalar içerisinde konuşulması ve çözüm aranması için büyük bir fırsattı. "
Keşke Erdoğan ve Baykal didişeceklerine, o cesareti ve sağduyuyu gösterebilseler...