Kuruluş amaçları arasında "Toplumsal sorunların çözümünde, tarafların bu sorunları tartışabilecekleri ve birlikte çözüm üretebilecekleri ortamlar yaratmak" bulunan Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin öncülüğündeki "Kürt Meselesi Konferansı" bugün başlıyor.
9 panelden oluşan konferans, beklendiği gibi, "refleksler"i harekete geçirdi. Kimi çevreler iyiniyetli eleştirilerden komplo teorilerine kadar her renk ve tonda tepkileri yağdırdı. Kimileri ise "Devamı gelmeyen, getirilemeyen girişimlerden biri daha" diye dudak büktü. Örnekler eşliğinde: Erdoğan'ın aydınlarla görüşmesi, Diyarbakır'da "Kürt sorunu daha fazla demokratikleşmeyle çözülecek bir sorundur" demesi gibi...
Benzer düşkırıklıklarına yolaçmamak için olsa gerek, konferansın düzenleyicileri ve katılımcıları ihtiyatlı yaklaşım sergilemeye özen gösteriyorlar: "Amacımız Kürt sorununu farklı bakış açılarıyla yeniden gündeme oturtmak. Duyarlılık yaratmak istiyoruz. Soruna demokratik bir çözüm yolunu, bir diyalog kapısını açmak istiyoruz."
Gerçekten de adına ister Güneydoğu sorunu, ister Kürt meselesi deyin, konunun Türkiye gündeminin hep ilk sıralarında tutulması hayati önem taşıyor. Birçok nedenden ötürü:
* Herşeyden önce Türkiye'nin en zorlu sorunu. Hatta tüm sorunların anası olduğunu bile söyleyebiliriz.
* Irak fiilen ayrışıyor, Karma kentler ve bölgeler "Arılaşıyor": Sünni bölgelerinden Şiiler göç etmeye başladı, Şii bölgelerinden de Sünniler.
* 2006 ve onu izleyecek biriki yıl Ortadoğu'nun yeniden ve kökten biçimlendirildiği dönem olacak.
Türkiye bu olağanüstü kritik süreçte hamle yapmazsa, kısır döngüde cebelleşmeye devam edecek, dahası ufukta beliren yeni tehlikelerle boğuşacak: Silahlı çatışmaların yeniden hız kazanması, sivil itaatsizlik türü kitlesel eylemlerin başlaması, Kuzey Irak'taki oluşumun bölge halkı üstündeki etkisini ve etkinliğini artırması, dört parçada yaşayan Kürtler'in şimdiden belirtileri gözlenen iş ve güçbirliği sonucu sorunun başka mecralara taşınması..
Bu konferansın konusunu elbette bu tür yakın tehlikeler ve olası yansımaları oluşturmuyor. Ancak keşke dikkate değer çözüm önerilerinde bulunan MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş de katılımcılar arasında olsaydı. En azından "Makro seviyede strateji ve planlamaların detayları arasında yer aldığını" belirttiği o önerilerinin açılması ve kamuoyunca paylaşılıp tartışılması sağlanabilirdi.
Önce yeni bir Anayasa
Bize göre, aslında, sihirli reçeteler aramaya gerek yok; Türkiye'nin diğer siyasal ve toplumsal başağrıları gibi Kürt sorununun çözümü de AB sürecinden ve Kopenhag Kriterleri'nden geçiyor.
O kriterlerin ise maymuncuğu belli: Dün yazımızda belirttiğimiz, Başbakan Erdoğan'ın da 3 yıl önce hükümet programında vurguladığı gibi, öncelikle yeni ve sivil bir Anayasa ile demokratik Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları'nı yapmak.
Tek devlet, tek millet, tek vatan ve tek bayrak ilkelerinden zerrece sapmadan, Türkiye'nin demokratik, laik, sosyal hukuk devleti karakterini daha da güçlendirecek bu yeni Anayasa ile Kürt vatandaşlarımızın kültürel taleplerini karşılayacak açılımlar pekala yapılabilir. Yenilenecek Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları ise siyasi taleplerine cevap olabilir.
Seçim ve cumhurbaşkanlığı tartışmalarının gündemi tutsak alacağı önümüzdeki 1218 aylık dönemde ve de günlük sorunlara, biri bitmeden yenisi patlak veren gerilimlere boğulmuş iktidarla bu hamleler yapılabilir mi; o da ayrı konu...