Avusturya tam anlamıyla "Tavşana kaç, tazıya tut" politikası izliyor.
Bir yandan, Türkiye'ye karşı "İyiniyeti"ni göstermek için Temmuz'a kadar sürecek AB Dönem Başkanlığı'nda biriki başlıkta müzakerelerin açılması için uğraştığını söylüyor; bir yandan da masa altından tekme atıyor. Ama Rumlar'ın ayağını kullanarak.
Ne yazık ki, AB'deki dostlarımız da oyuna alet oluyor. Bunun en taze örneği AB Daimi Temsilciler Komitesi'nde (COREPER) görüldü.
AB Komisyonu'nun Türkiye'yle ilk başlıkta (Bilim ve Araştırma) müzakereleri açmaya hazır olduğunu bildirmesinden sonra, Rum lider Tasos Papadopulos, Viyana'ya gitti. Avusturya Başbakanı Wolfgang Schüssel sözde ondan "Veto hakkı"nı kullanmamasını rica etti. Papadopulos da, "Bir şartla" dedi: "Kıbrıs Türkleri'ne AB desteğiyle ilgili iki tüzük ayrılırsa."
Burada parantez açıp tüzüklerle ilgili teknik bilgi verelim. O ünlü 24 Nisan 2004 referandumundan sonra AB, Kuzey Kıbrıs'a destek için üç tüzük hazırladı: Yeşil Hat, Doğrudan Ticaret ve Mali Yardım. İlki KKTC mallarının Rum kesiminden AB'ye ihracına izin veriyordu, 23 Ağustos 2004'te yürürlüğe girdi. İkincisi, KKTC'den AB'ye ticareti serbest bırakıyordu, sonuncusu ise AB'nin Kıbrıs Türkleri'ne uyum yardımı yapılmasını. Doğrudan Ticaret ve Mali Yardım tüzükleri birbiriyle ilişkilendirilmişti: Ya ikisi de kabul edilecekti, ya da ikisi de ret. İlki için COREPER'de oyçokluğu yetiyordu, ikincisinde oybirliği gerekiyordu.
Rumlar hem Türkler'e mali yardımı engelleyen taraf görünmemek, hem de fiili tanınma anlamına gelecek KKTC limanlarından ticareti önlemek için iki tüzüğün ayrılmasını istiyordu.
Teşekkür de bekliyor!
Konu çıkmaza girince Türkiye atak yaptı: Kıbrıs Eylem Planı açıkladı. Bu paket müzakerelerin BM öncülüğünde canlandırılmasını ve tüm kısıtlamaların karşılıklı kaldırılmasını öngörüyordu.
Ankara'nın açılımını İngiltere, İtalya ve İspanya alkışladı, AB Komisyonu'nun genişleme komiseri Olli Rehn destek verdi.
Rumlar ise Türkiye'nin planını öldürmek için kolları sıvadı. Umutları Avusturya'ydı. Bir de Türkiye ile müzakerelerin açılması zamanının gelmesi.
İşte Papadopulos bu konjonktürde Viyana'da "İki tüzük ayrılırsa, veto hakkımı kullanmam" koşulunu masaya koydu. Avusturya da sözde arabulucu olarak konuyu COREPER'e götürdü ve iki tüzük ayrılıverdi! Dahası, Ticaret Tüzüğü'nün kabulü birçok koşula bağlandı: Maraş'ın Rumlar'a iadesi, ticaretin Magosa'dan AB Komisyonu denetiminde yapılması, Kuzey'deki Rum mallarıyla ilgili işlemlerin dondurulması, COREPER kararlarında oyçokluğu yerine oybirliği aranması, yani her adımda Rum desteğinin şart haline gelmesi.
En garibi, Türkiye'nin Kıbrıs Eylem Planı'nı destekleyen İngiltere, İtalya, İspanya da Rumlar'ın taleplerini hiç ses çıkarmadan kabul ettiler. Dahası Papadopulos, "Veto hakkımı kullanmadığım için AB bana teşekkür borçlu" demeçleri verdi.
Guya büyük bir diplomatik zafer kazanan Avusturya da Ankara'ya "Bilim ve Araştırma" başlığında müzakereleri açma davetini iletti.
Erdoğan'ın, Gül'ün, Babacan'ın yerinde olsak, bu daveti geri çevirirdik.
Schüssel'in ikili oyununu ya da ikiyüzlülüğünü karşılıksız bırakmamak için. Varsın müzakereler birkaç ay sarksın. Ne kaybederiz?
Bitmedi; Kıbrıs sorununda zemin yitirme tehlikesi yaratabilecek planlar da tezgahlanıyor. Onları da bir başka yazıda anlatırız. Papadopulos'un yarın BM Genel Sekreteri Kofi Annan'la Paris'te görüşmesinden sonra...