Dünya başkentleri ve medyası bir süredir Başkan Bush'un şapkasından çıkardığı son tavşanla, "Büyük Ortadoğu" projesiyle yatıp kalkıyor.
Konu Türkiye'de de yoğun tartışmalara neden oluyor. Ancak her zaman olduğu gibi taraflar şartlanmalarla, kabul ya da reddettikleri şablonlarla hareket ettikleri için, iş kamuoyunu aydınlatmaktan çıkıyor. O nedenle objektif bir yaklaşımla projeyi anlatmak farz oldu.
Her şey Başkan Bush'un 20 Ocak'ta geleneksel Ulusa Sesleniş konuşmasıyla başladı. "Ortadoğu diktatörlüklerin, umutsuzluğun, öfkenin pençesinde kaldığı sürece, ABD'nin ve dostlarımızın güvenliğini tehdit eden insanlar ve hareketler üretmeye devam edecek" diyordu Başkan ve ekliyordu: "ABD, o nedenle Ortadoğu'yu özgürleştirme stratejisi izliyor. Reform düşmanlarına meydan okuyacağız..."
Bunu Şubat başında Washington Post gazetesindeki bir haber izledi: "Bush yönetimi Ortadoğu ve çevresinde demokrasiyi geliştirmek için bir girişim başlatmaya hazırlanıyor."
Ankara önce öğrendi
Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül, Ocak ayı sonundaki Washington gezisinde, tam adı "Greater Middle-East Initiative", yani "Büyük Ortadoğu Girişimi" olan planla resmen tanıştılar. Erdoğan'ın gezi boyunca yaptığı konuşmalardaki ipuçları, planın Türk hükümetince sıcak karşılandığını gösteriyor. Örneğin, Kennedy School of Government'ta verdiği konferansta Erdoğan şöyle diyordu: "Ortadoğu'da demokrasi bir eğer sorunu değil, sadece ne zaman ve nasıl sorusudur." Ardından ABD'yi bölgede "Açık ve kararlı" bir strateji izlemeye çağırıyor ve bu stratejide yer alması gereken unsurları sayıyordu: "Kurumsallaşmış demokrasi, cinsiyet eşitliği, hukukun üstünlüğü, serbest siyasal katılım, sivil toplum oluşturulması, siyasal şeffaflık..."
Erdoğan aslında "Büyük Ortadoğu Girişimi"nin yükseldiği temelleri sayıyordu. Yalnızca bir unsuru, "Bilgi toplumunun inşası"nı unutmuştu.
Beyaz Saray, o günlerde bir yandan da bu konuyu resmen gündeme getireceği 8-10 Haziran'da yapılacak G-8 zirvesi için 10 sayfalık bilgi notu hazırlıyordu. Not birilerince Londra'da yayınlanan Arap gazetesi El Hayat'a sızdırıldı ve dünya 13 Şubat'ta "Büyük Ortadoğu Girişimi"ni ayrıntılarıyla öğrenmiş oldu.
Utanç verici tablo
Planın ilk bölümünde Fas'tan Pakistan'a kadar uzanan Büyük Ortadoğu'nun siyasal, sosyal ve ekonomik bir fotoğrafı çekiliyor. İşte bugünkü Ortadoğu'nun hali pür melali;
*22 Arap ülkesinin milli gelirlerinin toplamı bir İspanya etmiyor.
*Yetişkin Araplar'ın yüzde 40'ı (65 milyon kişi) okuma yazma bilmiyor.
*2010 yılında 50 milyon, 2020'de ise 100 milyon gence iş bulmak gerekecek.
*2010'da bölgede işsiz sayısı 25 milyon kişiyi geçecek.
*Bölge halkının üçte biri günde 2 doların altında gelirle yaşam savaşı veriyor.
*Halkın yalnızca yüzde 1.6'sı internet erişimine sahip.
*Arap parlamentolarında kadın milletvekili oranı yüzde 3.5. Oysa dünyanın en geri bölgelerinden Afrika Boynuzu ülkelerinde bu oran yüzde 8.4'e ulaşıyor.
*Arap gençlerinin yarısından fazlası önlerine çıkacak ilk fırsatta göç etmek istiyor.
*Gelişmiş ülkelerde 285 olan 1000 kişiye düşen gazete sayısı, Arap aleminde 53'e ancak ulaşıyor.
*Arap ülkelerinde basılan yıllık kitap sayısı, dünyanın yüzde 1.1'ini oluşturuyor. Üstelik yüzde 15'i de dini kitaplar.
*Koskoca Arap diyarında yabancı dilden çevrilen kitapların sayısı, 11 milyon nüfuslu Yunanistan'ın beşte biri. Kültürel açıdan böylesine çorak, ekonomik açıdan böylesine adaletsiz, siyasal açıdan böylesine totaliter bir coğrafyada, çaresiz yığınların aşırıların, köktencilerin çağrılarına kulak vermemesi mümkün mü?
Çözüm? ABD, "Madem bölge yönetimleri birşeyler yapmaya niyetli değil, o halde ben harekete geçeceğim. Çünkü orada yeşeren şiddet sonunda beni vuruyor" dedi ve bir reçete hazırladı.
İyi mi, kötü mü? Gerçekçi mi, değil mi? Onu da yarın anlatalım, kararı siz verin...