Başbakan Erdoğan'ın dün yayınladığı genelge, kamuya personel alımında cinsiyet ayrımcılığı yapılmasının onca girişime rağmen önlenemediğini ortaya koyuyor. Her şey iki ay önce DSİ, TMO ve DHMİ'nin iş ilanlarıyla başladı. İlanlarda inşaat mühendisliği, hava kontrolör adaylığı, muhasebecilik ve eksperlik gibi kadrolara eleman alınacağı duyuruluyor, ancak adaylarda "erkek olma" koşulunun arandığı belirtiliyordu.
Tabii kıyamet koptu. DSİ Genel Müdürü Veysel Eroğlu'nun (daha sonra yerel seçimlerde AK Parti'den adaylığını koymak için istifa etti) uygulamayı savunan açıklaması da tuzu biberi oldu: "Alacağımız inşaat mühendisleri dağ başlarındaki baraj şantiyelerinde çalışacak. Hanım arkadaşların daha sonra 'Ayy biz yapamayız' deyip ayrılmak istemelerini önlemek için bu işleri onlara teklif etmiyoruz.
Hanımlar narindir, zariftir. Hanımlara kıyamayız. Haaa, bu işi yapacak hanım yok mudur? Var tabii. Ama onlar bir bakıma kadınlıktan uzaklaşmış, erkekleşmişlerdir..."
Bunu DSİ basın müşavirliğinin Eroğlu'nu desteklemek için yaptığı, ima yüklü açıklama izledi: "Yerleşim yerlerinden uzak, çalışma ortamının çok ağır olduğu ve müteahhit firma elemanlarının da tamamen erkek olduğu ortamlarda bayanların çalıştırılmasına gönlümüz razı değil..."
Utandıran gerekçe
DSİ bilinçli olarak yaptığı "Tamamen erkeklerin çalıştığı" vurgusuyla, "Kadın mühendis gönderirsek, cinsel taciz tehlikesiyle karşılaşabilirler" demek istiyordu. Bu da sorunu ayrımcılık sınırlarının ötesine, "işyerinde insan onuru" boyutlarına taşıdı. Üstelik bir yığın yasa ve sözleşme ayaklar altına alındı. Sayalım:
* Anayasa'nın eşitlik ilkesiyle ilgili 10'uncu maddesi.
* İş Kanunu'nun cinsiyet ayrımcılığını yasaklayan 5'inci maddesi.
* Türkiye'nin de onayladığı BM Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin 11'inci maddesi.
* Uluslararası Çalışma Örgütü ve AB mevzuatının konuyla ilgili çok sayıdaki hükmü.
Dozu iyice artan eleştiriler sonunda hükümeti bunaltınca, Devlet Personel Dairesi'nden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin "Kadın adayların başvurularına imkan sağlanması" talimatını verdi. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit de 12 Aralık'ta bunu bir "müjde" gibi kamuoyuna duyurdu: "Kamuda bazı görevlerde erkek olma şartı kaldırıldı..."
TCK'dan ne haber?
Erdoğan bu açıklamadan 40 gün sonra genelgeyle uyarıda bulunmak zorunda kaldığına göre, demek ki kalkmamış...
Umarız bu genelgeden sonra "Kadınların korunmaya değil, erkeklerle eşit haklara sahip olmaya ihtiyaçları bulunduğu" gerçeği kabul edilir. Aynı duyarlılığın Meclis Adalet Alt Komisyonu'nda görüşmeleri süren Türk Ceza Kanunu tasarısında da gösterilmesini diliyoruz.
Çünkü 26 sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu Türk Ceza Kanunu Kadın Platformu tasarıda "cinsiyet eşitliği" ilkesine aykırı hükümler yer aldığını iddia ediyor, örnek olarak da namus cinayetleri ve cinsel suçlarla ilgili maddeleri gösteriyor.
Bir ülkenin rejiminin demokrat mı, yoksa baskıcı mı olduğunu anlamak için ceza yasasına bakmak yeterli. Türk Ceza Kanunu tasarısının bu haliyle baskıcı ve otoriter bir zihniyeti yansıttığı görüşü çok yaygın. Meclis'i tarihi bir görev bekliyor: Tasarıyı ya AB kriterlerine getirecek ya da Ord. Prof. Sulhi Dönmezer kriterlerini koruyacak.