Tüm televizyon kanallarında önceki gece bir grup CHP'linin İçişleri Komisyonu'na yaptığı baskının görüntülerinin ballandıra ballandıra yayınlandığı saatlerde, Meclis Genel Kurulu'nda tarih yazıldı:
Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi'nin uygun bulunduğuna ilişkin yasa tasarısı kabul edildi. Hem de birleşime katılan 200 milletvekilinin tümünün oylarıyla.
Meclis, yolsuzlukla uluslararası mücadele öngören bu metnin ikizi olan Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi'ni de 17 Nisan 2003 tarihinde kabul etmişti. Böylece paket tamamlandı. Ayrıca AB'nin, bu iki sözleşmenin aday ülkelerce kabulü koşulu da yerine getirilmiş oldu.
Türkiye, Yolsuzluğa Karşı Uluslararası Ceza Hukuku Sözleşmesi'ni, 4 maddesine çekince koyarak, 27 Eylül 2001 tarihinde, yani Ecevit Hükümeti döneminde imzaladı. 11 Aralık 2002'de de Abdullah Gül Hükümeti, yine çekinceleriyle birlikte, onay için Meclis'e gönderdi. Dışişleri Komisyonu, 27 Haziran 2003'te oybirliğiyle çekinceleri kaldırdı.
Ancak Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü, Genel Kurul'daki görüşmeler öncesi metne o çekinceleri sokuverdi. CHP'li Şükrü Elekdağ'ın uyarısı üstüne Dışişleri Komisyonu tekrar toplanıp bir kez daha oybirliğiyle çekinceleri kaldırdı. Peki neydi o çekinceler? Sayalım: Ulusal kamu meclisleri üyelerinin yolsuzluğu, özel sektöre rüşvet verilmesi, özel sektörde rüşvet alınması ve uluslararası parlamento üyelerinin yolsuzluğu.
Çekincelerin anlamı
Elekdağ'ın son derece haklı olarak uyardığı gibi Türkiye bu çekincelerle "Biz milletvekillerimizin işledikleri ve işleyecekleri cezai takibat gerektiren yolsuzluk suçlarını kovuşturamayız, bu nedenle de onları yolsuzluk suçlarına karşı koruyan bir ayrıcalığı kaldıramayız" mesajı vermiş olacaktı. Bu da sözleşmelerin gerekçesine Türkiye'nin "tam olarak" katılmadığı sonucunu doğuracaktı. Gerekçede şöyle deniyordu:
"Rüşvet ve genel anlamda yolsuzluk, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları için bir tehdit oluşturmakta, iyi yönetim, hakkaniyet ve sosyal adalet ilkelerini sekteye uğratmakta, demokratik kurumların oturmuşluğunu ve toplumun temel ahlak kurallarını bozmaktadır."
Sıra dokunulmazlıkta
Sözleşmenin Meclis'ten "tertemiz" geçmesiyle bu şaibelerden kurtulmuş olduk.
Ancak onayla iş bitmiyor. İç hukukun da sözleşme hükümlerine uyarlanması zorunluluğu var.
Örneğin, yasalarımızda özel sektörde rüşvet kavramı yer almıyor. Şimdi bununla ilgili yasa çıkarılması gerekecek. Daha da önemlisi Anayasa'nın 83 ve 100'üncü maddelerinin değiştirilip, milletvekili dokunulmazlığı kapsamının daraltılması ve bakanların yargılanması için Meclis izni koşulunun kaldırılması gündeme gelecek. Çünkü yolsuzlukla mücadelede sonuç alabilmek ve siyaset kurumunu arındırmak için dünyada benimsenmiş bir ölçü var: Parlamenter dokunulmazlığını sadece "kürsü" ile sınırlandırmak.
Peki Türkiye hem sözleşmeyi onaylayıp, hem gereğini yerine getirmekten kaçınabilir mi? Hayır. Zira yine sözleşme, uygulamanın izlenmesi için uluslararası bir kurum getiriyor: GRECO. Yani, Yolsuzluğa Karşı devletler Grubu. Bu kurum otomatik denetim yetkisine sahip.
Biliyoruz, dokunulmazlıklarda bu sözleşme gereği yapılacak değişiklik CHP'nin talebini tam karşılamıyor ama yine de çok önemli bir adım.
Hem sonra bakarsınız, düzenleme sırasında iktidar ve muhalefeti de, kamu vicdanını da tatmin edecek daha geniş uzlaşma da sağlanabilir.
Meclis'i, Türkiye'nin saygınlığını artıracak kararından ötürü kutluyoruz...