Yeni yıla ne yazık ki, Türkiye'yi "2004'ün barut fıçıları" arasında sayan Fransız "Le Nouvel Observateur" dergisinin karamsar tahminlerini doğrulatacak olaylarla girdik. Toplumca hepimizin içini karartan bu "densizlikler" bir değil, iki değil... Önce Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer'in 1995'teki bir sempozyumda okuduğu bildirinin yeniden gündeme getirilmesiyle başlayan "Siyasal İslam" ve "Gizli gündem" tartışmaları... Ardından AK Parti Adıyaman Milletvekili Fehmi Hüsrev Kutlu'nun Atatürk'ün Meclis'teki mareşal üniformalı portresine bakınca fena olup kaldırılmasını istemesi... Sonra Fatih Camii'nde bir cenaze namazından yansıyan görüntüler... Ve nihayet yine Kutlu'nun bu kez Muhafız Taburu'nun Meclis'ten çekilmesi talebi... Tüm bu parçaları birleştirince, ortaya çıkan resimden tedirginlik duymamak mümkün değil. Özellikle de bizleri temsilen Meclis'te bulunan Kutlu'nun çıkışlarından. Bir bilgi: Kutlu aslında Meclis Muhafız Taburu ile ilgili "bomba"sının fitilini geçen yaz ateşleyecekti. Elimizde AK Parti Grup Başkanlığı'nın partili milletvekillerine dağıttığı, Meclis gündemiyle ilgili bilgi notları var. 16 Temmuz 2003 tarihli notta Meclis'te üç üyenin gündem dışı konuşacağı belirtiliyor ve sayılıyor: CHP Manisa Milletvekili Ufuk Özkan "Sözleşme dışı ve kota fazlası tütünler ile doğrudan gelir desteği ödemeleri" konusunda görüşlerini açıklayacak, CHP Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu "Uşak'ın il oluşunun 50'nci yıldönümü" vesilesiyle söz alacak ve nihayet AK Parti Adıyaman Milletvekili Fehmi Hüsrev Kutlu, "Meclis Koruma Taburu'nun kuruluşunun 83'üncü yıldönümü" konulu konuşma yapacak. Genel Kurul'un 16 Temmuz tarihli tutanaklarını inceledik; gerçekten Özkan ve Coşkunoğlu belirttiğimiz konuşmaları yapmışlar, Kutlu ise ya vazgeçmiş ya da vazgeçirilmiş. AK Parti milletvekili içindeki bu "ukte" yi 5.5 ay taşıyabildi...
Tepkileri hak ediyor
Kamuoyunun her kesiminden yükselen tepkileri doğru ve gerekli buluyoruz. Ancak AK Parti'ye ve Başbakan Erdoğan'a yönelik eleştirilerin "Dozunun kaçtığını" düşünüyoruz. Önce bu son noktayı açalım: Ne AK Parti bir şirket, ne Erdoğan bir işveren, ne de Kutlu bir işçi. Yani onu kulağından tutup atamazsınız, işine son veremezsiniz. Üstelik yeni çalışma yasaları özel sektörde bile böyle sorgusuz-sualsiz işe son vermeye karşı sert hükümler içeriyor. Kutlu ile AK Parti arasındaki ilişkiler bu partinin hukuku çerçevesinde düzenlendiğine göre, işlem belli: Grup İç Yönetmeliği uyarınca inceleme başlatmak, onun sonucunda suçlu bulunursa tedbirli ya da tedbirsiz olarak geçici veya kesin ihraç talebiyle Disiplin Kurulu'na sevketmek. Zaten yapılan da bu. Şimdi herkes sürecin sonucunu beklemeli. Ancak bu, susup bir kenara çekilmek anlamına gelmiyor. Kutlu'ya ve zihniyetine kesinlikle en sert tepkinin gösterilmeye devam edilmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye gibi "Ulus devletler", bir dizi "Ulusal değerler ve simgeler" üstünde yükseliyor. Mustafa Kemal Atatürk hem bu değerlerden biri, hatta birincisi, hem de demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti'nin mayası. Ayrıca, TBMM, diğer devletlerin parlamentolarından farklı olarak, bir ulusal kurtuluş savaşı yaptı, meşruiyetini o savaşa dayandırdı. Başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere o savaşın komutanları, hem asker, hem de milletvekili olarak görev yaptılar. Böyle bir Meclis'e Atatürk'ün mareşal üniformalı fotoğrafından daha çok ne yakışabilir ki? Onu zedelemeye yönelik her girişim, ulusal varlığı hedef alan bir sabotajdan farksız olur...