Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi'ni iptal ettirmesi, Denktaş'a destek için KKTC vatandaşı olması gibi "olay"larıyla tanınan Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, şimdi de AB ile Gümrük Birliği Anlaşması'nın iptali için Danıştay'a başvurdu. Aygün, anlaşmanın Anayasa'ya aykırı olduğu, Bakanlar Kurulu'ndan ve Meclis'ten geçirilmediği, Resmi Gazete'de yayınlanmadığı, o yüzden "yok" hükmünü taşıdığı gibi hukuki gerekçelerin yanı sıra, ekonomik nedenler de sıraladı: "Gümrük Birliği dış ticaret açığını artırdı, 150 milyar dolardan fazla Gümrük Vergisi kaybına yol açtı" gibi... "Haddini aşan şaka" olarak gördüğümüz bu girişimi irdelemeden önce Gümrük Birliği'nin öyküsünü hatırlatalım. Türkiye, tam üyelik için AB'nin kapısını, kuruluşundan sadece bir yıl sonra, 1959'da (o dönemde adı AET idi) çaldı. 1963'te Ankara Anlaşması ile üyeliğin üç aşamada gerçekleşmesi öngörüldü: Hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve son dönem. Geçiş dönemi 1971'de AB'nin Türk sanayi ürünlerine gümrük vergisini sıfırlamasıyla başladı. Türkiye'ye de AB sanayi ürünlerine uygulanan gümrükleri kademeli olarak azaltması, sonunda da sıfırlaması için 22 yıllık süre tanındı. Türkiye ekonomik ve siyasal nedenlerle bu süreci 25 yılda tamamladı, 6 Mart 1995'te imzalanan anlaşmayla da 1 Ocak 1996'dan itibaren Gümrük Birliği başladı, yani Türkiye üyelik için son döneme girdi. Aygün'ün seslendirdiği iddialar 7 yıldır özellikle AB karşıtı çevrelerce gündeme getiriliyor. Ancak nedense sadece AB'den ithalat üstünde durulup, ihracata katkıları, daha da önemlisi Türk sanayiinin verimlilik ve rekabet gücünü artıran etkileri görmezlikten geliniyor. Dışişleri Bakanlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın bilgi notlarında Gümrük Birliği'nin yararları ve sonuçları bakın nasıl değerlendiriliyor; "Türkiye'ye 370 milyon nüfuslu pazar kazandırdı (1 Mayıs 2004'te 480 milyona çıkacak), Gümrük Birliği'nin uzantısı olarak üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları da 125 milyon nüfuslu pazar yarattı. Gümrük Birliği çerçevesinde yapılan düzenlemelerle, Türkiye'nin Dünya Ticaret Örgütü'ndeki yükümlülüklerini yerine getirmesi açısından önemli adımlar atılmış oldu. 2003'ün ilk yarısının rakamlarına göre, Türkiye'nin dış ticaretinde AB'nin payı ihracatta yüzde 52.3, ithalatta yüzde 44.9 düzeyinde bulunuyor. Gümrük Birliği öncesi, 1995'te 11.1 milyar dolar olan AB'ye ihracat 2002'de 18.3 milyar dolara çıktı. İthalat ise 16.9 milyar dolardan 23.2 milyar dolara yükseldi. Bu rakamlar da ihracatın ithalattan daha çok arttığını ortaya koyuyor."
Ya ciddiye alınırsa?
Peki, Aygün'ün istediği gibi Gümrük Birliği Anlaşması iptal edilirse ne olur? Böyle bir durumda Türkiye gümrük tarifelerini yükseltip kotalar koyacağı için, AB'den de aynen misilleme gelecek. Bu da Türk ekonomisinde depreme yol açacak. Çünkü AB'nin ihracatında Türkiye'nin payı yüzde 2.23 gibi (2002 rakamı) önemsenmeyecek düzeyde ama Türkiye'nin ihracatında AB'nin payı, yukarıda da belirttiğimiz gibi, yüzde 50'nin üstünde. Daha açık ifadeyle -Allah korusun- böyle bir misilleme AB'de sinek ısırması etkisi yapar, buna karşılık Türkiye'yi can evinden vurur. İşin bir de siyasal sonuçları var. Danıştay kazara Aygün'ün talebini uygun bulursa, böyle bir karar AB'deki Türkiye karşıtları için tam bir bayram olur. Zira Ankara Anlaşması'ndan bu yana AB'den kazanılan tüm haklar yitirilir, müktesebat rafa kaldırılır, AB için "Türkiye'nin üyeliği" diye bir sorun kalmaz. Türkiye'yi engellemek için her yola başvuran AB'deki Hıristiyan Demokratlar, Sinan Aygün'ü "Yılın adamı" seçerlerse şaşırmayın...