Tokyo'da bir mimarlık şaheseri olan Türkiye Büyükelçiliği rezidansının geniş ve ferah salonundayız. Ortada el işi oyalarla süslenmiş somon rengi bir örtünün kapladığı uzun bir masa. Çevresinde 50 kadar konuk. Japonya'da Türkiye Yılı Organizasyonu Komitesi'nin onursal başkanları onuruna yemek veriliyor. Başkanlar, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Prens Mikasa. Prens dediysem, gözünüzün önüne genç biri gelmesin. İngiltere tahtının müzmin veliahtı, 50'sini çoktan aşmış Prens Charles, onun yanında dünkü çocuk sayılır. Bundan iki önceki imparatorun dört oğlunun en küçüğü, şimdiki imparatorun ise amcası olan Prens Mikasa, 88 yaşında. Masada Gül'ün soluna Prens, sağına da Büyükelçimiz Solmaz Ünaydın oturdu. Geleneksel hoşgeldin, hoşbulduk konuşmalarında bile gözleri yarı kapalı, yüzünde hüzün ve yılların verdiği yorgunluğun karışımı bir ifade. Masa arkadaşım, kulağıma eğilip, "Prens, 43 yaşındaki oğlunun geçen yıl spor yaparken kalp krizi geçirip hayatını kaybetmesinden sonra böyle mutsuz bir ihtiyar haline geldi" diye fısıldadı. Yemek bitti, kahveler içildi... Büyükelçi Ünaydın, Prens Mikasa'nın fincanını kapattı. Soğuması için bir süre bekledi. Sonra şöyle bir göz atıp başladı falında çıkanları söylemeye. Fincandaki şans, kısmet, mutluluk ile ilgili işaretleri yorumladı. Ardından telveyi tabağa damlattı. Prens "O da ne oluyor" diye sordu. Büyükelçi yanıtladı; "Sıra sağlık ve ömürle ilgili fala geldi..." Büyükelçi, "Önünüzde sağlıklı daha nice yıllar var" deyince, o yorgun ihtiyarın yüzüne yayılan sevinci, gözlerini parlatan heyecanı görecektiniz... Sanki en az 100 yıllık bir ömrün güvencesini almış gibi, "Bana şans dileyin" diyerek veda etti.
Tokyo'da Irak krizi
Aslında Japonya Başbakanı Junichiro Koizumi'nin şansa ihtiyacı var. Irak'a bin asker gönderme kararı aldığı günden bu yana yaylım ateşine tutuluyor. Muhalefet bir yandan, basın bir yandan, sivil toplum örgütleri bir yandan... Koizumi, Gül'le görüşmesi sırasında iç çekerek, "şunu anlamıyorlar" dedi, "Irak'ın istikrara kavuşması için şimdi bazı özverileri göze almazsak, ileride Japon ekonomisi çok daha ağır bedel ödeyebilir..." Gül, "Biz de aynı süreçten geçtik, aynı sıkıntıları yaşadık" diye teselli etmeye çalıştı. Sözde biz Japonya'ya Türk Yılı kutlamaları için geldik... Resmi görüşmelerde, basın toplantılarında, özel sohbetlerde hep Irak aşağı, Irak yukarı... Haksız sayılmazlar; tarihlerinin en ağır travmasını yaşadıkları İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez, Japon askeri cepheye sürülüyor. Kafaları o kadar karışık ki... Bir kefede "netameli" bir bölgede taraf olmak var, öbür kefede ise ekonomik çıkarlar. Sonunda galiba ekonomi kefesi ağır basacak. Bu kanıya Türk-Japon İş Konseyi'nin Japon üyeleriyle yapılan toplantıda vardık. Japon ekonomisinin yüzde 80'ine hakim Mitsubishi'den Toyota'ya, Mitsui'den Nippon Steel'e kadar aklınıza gelebilecek tüm dev grupların tepe yöneticilerinin katıldığı toplantıda Gül, "Biz Irak'ın yeniden inşaasında imtiyazlı ülkeler listesindeyiz" deyince yerlerinden fırladılar. Hepsi birden "Biz sizi taşeron biliyorduk, demek ana müteahhitsiniz" diyerek, bir sarılıp öpmedikleri kaldı. Paranın gözünü seveyim...