Sağırlar diyalogu denilen iletişim kopuklukları vardır:
"İşbirliği yapmamız isteniyor."
"Seninle işbirliği yapmak istiyorum."
"Niçin istemiyorsun işbirliği yapmamızı?"
Böyle anlaşma arızaları gerçek sağırlıktan da kaynaklanabilir, konuyu gargaraya getirme niyetinden de. Bizim diyalog denemelerimizin çıkmaza girişinde sanırım ikinci olasılık ağır basıyor.
Başbakanın son canlı yayındaki açıklamalarını din- lerken meraktaydım: Kültür sorunlarımıza ilişkin bir konu tek cümleyle olsun gündeme gelecek miydi bu sefer? Özellikle İstanbul'un Atatürk Kültür Merkezi rezaletinin ne olacağını merak ediyordum.
Çünkü ülkenin en büyük nüfus dilimini ve medya yoğunluğunu barındıran, kültür odağımız sayılan kentteki skandal anıtımızın durumu vahim bir soruna dönüştü çoktan. Âdeta ulusça hödükleşme ayıbımızın timsali oldu.
Bereket versin Taksim meydanının geleceği konuşulurken Başbakan kendiliğinden değindi konuya. Şimdiki AKM kalıntısını yıkmak ve İstanbul'a yakışacak, dünyaya örnek olacak bir yenisini yapmak niyetini tekrarladı.
İyi de, yıllardır açıklamakta o dileği. Planın uygulanmasına bir türlü başlanamıyor. Engellenmesi için bütün bir sabotaj cephesi seferber olmuş durumda.
Bahar aylarında da Başbakan hem yeni bir AKM, hem Taksim'in Sıraselviler girişinde başka bir tiyatro binası yapma planlarını ayrıntılarla açıklamıştı. Gezi olayları sırasında beyaz kesim sözcülerinin avaz avaz yaymadığı söylenti kalmadı. AKM yıkılacak, yenisi yapılmayacak, oraları alışveriş merkezi, otel, lokanta, cami, kilise vesaire gibi yapılar kaplayacaktı.
Aynı günlerde Taksim'den canlı yayın sürdüren BBC, CNN ve başka yabancı TV çığırtkanları da canla başla katıldı dezenformasyon korosuna. Laik Türkiye'nin kurucusunun adını taşıyan kültür merkezi yok ediliyor, yerine ticaret ve din sembolü binalar oturtuluyordu. Diktatörlüğe soyunan tek adamın buyruğuyla!
O adam istediği kadar "Yahu, bırakın da âlâsını yapayım Atatürk Kültür Merkezi'nin" diye çabalasın. Diktatörlük hevesinin kurbanları duymuyor. Duysalar da "Her sözü gibi takiye" diyerek duymazdan geliyorlar.
Takiye ise, akıllıca karşılık nedir? "Hadi yap" diye fırsat tanırsın. Yapmadığı zaman seçmenlere dönüp "Gördünüz mü" diyerek puan kazanırsın.
Ama hayır. Puan yarışı bir yandan çelme takıp bir yandan "Şu AKM'nin hali çok ayıp" sızıldanmalarıyla sürdürülüyor. Asıl takiye bu değil mi?
Adını siz koyun. Sağırlık mı, sinir savaşı mı? Ve sonuçta en büyük zararı kimin gördüğüne karar verin:
Erdoğan mı? İstanbul mu?