Türümüzün geçmişini bir gün olarak düşünün. Aklın ve bilimin ağırlık kazandığı süre o zaman dilimi içinde ne kadar yer tutar dersiniz?
Bir saniyeden çok az!
Bütün o binyıllar boyunca herkesin gözünde dünya halı gibi dümdüz bir yerdi, evrenin de merkeziydi. Güneş onun çevresinde dönüyordu. Tabii, boşlukta da olamazdı halı. Bir şeyin üstünde durması gerekirdi.
Pek yakın geçmişe kadar ülkemizde birçok insan o şeyin bir öküz olduğuna, dünyamızın iki boynuz üstünde durduğuna inanıyordu.
Siz şimdi buna inanmayacaksınız belki. Ben köylü dadımdan dinlediğimi bilirim. Söz konusu öküz insanların namussuzluğuna öfkelendikçe kafasını sallar, depremler o yüzden olurmuş. (Hayvanın kafasını niçin sürekli sallamadığını açıklamamıştı.)
Çocukça inançlar bizim insanlarımıza özgü değildi. Dünyayı sırtlayan yaratık Japonlara göre dev örümcek, Hintlilere göre dev köstebek, Güney Amerika uluslarından birçoğuna göre dev balinaydı.
Saçmalıklar sırf böyle şeyler olsa "Artık bitti" der, güler geçeriz. Maalesef başka türleri sürüp gitmekte ve bugün için vahim tehlikeler yaratmakta.
Bir tren devrilse de 180 kişi ölse, demiryolları güvenliğinin sağlanması için ayağa kalkarız. On dört yıl önceki Gölcük depreminde onun yüz katından fazla insanımız ezilerek can verdi. Facianın yıldönümünde soralım kendimize: Burnumuzun dibine gelen İstanbul depreminin tekmesini hafifletebilmek için ne yaptık?
Güvenilmez binaların yıkılıp yeniden yapılması ya da güçlendirilmesi konusunu kenara bırakın. Büyük depremlerin tarihinin gösterdiği bir gerçek var. Çöküntüden sonra yaşanan sorunlar da çok can alıyor.
Yollar tıkanıyor. İtfaiye araçları hedeflere zamanında ulaşamıyor. Gaz boruları patlıyor. Sular kesiliyor. Çıkan yangınlar söndürülemiyor. Yaralılar hastanelere yetiştirilemiyor. Ölülerin toplanıp gömülmesi bile günlerce gecikiyor.
İstanbul'da bütün bunları hesaba katan bir güvenlik planı hazırlanmıştı on yıl kadar önce. Açık kalmış toprak parçalarına ve parklara çadırlar kurulabilecek, helikopterler inip kalkabilecekti. Depreme çözüm olmasa da acısını azaltacak akıllıca bir önlem, değil mi?
Artık değil. Çünkü uygulanması olanaksız büyük ölçüde. Her şeye ağır basan kâr hırsı bütün kural ve engelleri aşmış. Öyle işlevler için düşünülmüş yerlerin çoğuna alışveriş merkezleri, gökdelenler ve lüks konutlar dikilmiş. Depremde sağ kalacak İstanbulluların çadır bulması da zor, yaralı yakınlarını hastaneye taşıması da.
Anlayalım artık. Dünya öküzün değil ama paranın boynuzlarının üstünde.