Size de olmuştur, eminim. Yılın bu günlerinde takvimin mutluluk armağanı gibi bir "ilk" yaşarsınız. Pencereyi açtığınızda kurşuni ayların ayazından sonra ilk kez güneşin ılık nefesi yüzünüze esiverir. Yol yamacında ilk gelincik, manav tezgâhında ilk yeşil erik çıkar karşınıza.
"Aaa!" dersiniz. "Bahar gelmiş."
Bu yıl bana daha kapsamlı bir mutluluğu bir başka "ilk" tattırdı. Takvimin değil, yurdumdaki akıllanışın müjdesiydi bir genç kadının yüzündeki küçük tebessüm.
Gazetelerde ve ekranlarda siz de görmüşsünüzdür belki: Türkçe bilmeyen vatandaşlarla da anlaşabilsinler diye güvenlik görevlilerimize Kürtçe öğretiliyor. Ve aldığı derse seviniyordu bir kadın polisimiz!
Bunda şaşılacak bir şey olmaması gerekir ama var maalesef. Yıllardır Kürt sözü geçtikçe kimi suratlarda öfke ve küçümseme belirtileri görmeye öyle alışmışım ki gülümseyen yüzdeki hoşnutluk belirtisi gönlümü ısıtıverdi.
Gerçi son zamanlarda iyi niyetli görünme gereğinin ağır bastığı çevrelerde "birlikte yaşamaya alışma zorunluluğu" vurgulamaları da moda oldu. Ama, düşünürseniz, "hoşgörü" çağrıları hiç uygun bir yaklaşım içermiyor. Çünkü öyle sözlerin gerisindeki anlam birbirimize katlanmak.
Oysa asıl şunun sorulması gerek: Niçin birbirimizi değerlendirmiyor da "çekiyoruz"?
Çünkü farklılıkların zenginlik olduğu düşüncesi edebiyat değil, basit ve somut bir gerçeğin belirlenmesidir.
Bir lokantanın yemek listesinde lüferin yanı sıra palamut sunulduğunu görürseniz, beğendiğinizi yersiniz. Birini seçip "katlanmazsınız" ötekine. Ola ki ikisini de seviyorsunuzdur; bir gelişinizde birini, ikincisinde ötekini seçersiniz. Düpedüz zenginliktir çeşitlilik.
Başka ülkelerde uzunca kalıp sarışın bolluğunu yeknesak bulmaya başladıktan sonra Türkiye'ye dönünce kara yağız yurttaşlarım çok cana yakın görünür gözüme. Fazla beyaz dostlar ayıplasınlar isterlerse: Lahmacunu da özlerim.
Şimdi söyleyeceğimi büsbütün yadırgayıp dalga geçeceklerdir. Biraz Kürtçe öğrenmek istiyorum. Kürt şarkılarının daha iyi tadına varacak kadar.
(Ne var? Kırkımı geçmişken Rusça öğrenmeye kalktım. Hayır, Lenin'in hikmetlerini değil, Puşkin'in şiirlerini kendi dilinde okuyabilmek için. Arkasını getiremedim, başka. Ama yanlış bir girişim saymıyorum.)
Diyeceğim, pop kültürünün bezdirici tekeline bırakmayalım sevgi kavramını. Türkler havalarına girip yaşantılarındaki keyifleri paylaşabilmek için Kürtlere daha SEVECEN yaklaşmayı denesinler.
Bakarsınız yol olur, kendilerini ve birbirlerini de biraz sevmeye başlarlar.