Tartışırken "Kendinle çelişiyorsun" diyen birine şair Walt Whitman'ın verdiği yanıt ünlüdür:
"Kendimle çelişiyor muyum? Peki, çelişiyorum. Büyüğüm ben. İçimde öyle çok şey var ki..."
Ömrü ayrıntılarla incelenirse aykırı bir şeylere rastlanmayacak insan yoktur.
Bizim büyük şairlerimizden Attila İlhan "Cumhuriyet kapanmadıkça bu ülke düzelmez" dedikten sonra o gazetede yazmaya başladı. "Cumhuriyet' te çok başarılısın" diye takıldığımda da gülümsemekle yetindi.
Doğrusu öyle yapmaktır. Bin dereden getirilen suyla tevil denemesi geri teper. Eşkıyalık döneminden sonra düze inip hukukçu olmuş adam "Bakın nereden nereye geldim" diye övünebilir. "Beni çeteye zorla aldılar, silahım hep kazara patladı, vurduklarımı da ayı sanmıştım" derse, güldürür herkesi.
Söylemiştim: Cumhuriyet çocukluğumdan bu yana tiryakisi olduğum bir gazetedir. Nadir Nadi de, İlhan Selçuk da çok yakın dostlarımdı. Tartışılamaz gerçek: biri Nazi Almanya'sının basın amigosu, öteki darbecilerin düpedüz destekçisi olmuştu değişik dönemlerde. Ama ikisi de o sıralarda içten inançlarına göre davranan, kişisel çıkar ya da ego hesaplarından uzak insanlardı.
Bir katı ve kesin gerçek daha: Türkiye Batı saldırısına direndikten ve çağdaşlaşma atılımları yaptıktan sonra uzun bir tek partili baskı döneminden geçti. Tam faşizm olmasa da ona çok yakın bir düzen içinde yaşadığımız o yıllar boyunca ülkeyi tek adam İsmet İnönü yönetti. Basınımız da o çizgiye uydu.
Şimdi politika tartışmaları sırasında söz konusu dönemdeki başlıklar gündeme getirildikçe sicil inkârıyla uğraşmak gereksiz. "O zaman öyleymiş, biz bugüne bakalım" dersiniz; biter.
Cumhuriyet' teki arkadaşlar nedense pürtelaş eski başlık savunması için çaba harcamakta. Altan Öymen dostumu imdada çağırdılar. O da bin değil, on bin dereden su taşıyor.
"Faşist" parti adı olduğuna göre, "Kemalist Türkiye'den Faşist İtalya'ya Selam" lafının yadırganacak yanı yokmuş. "Değişmez Başkan", "Millî Şef" gibi unvanları İnönü almamış. Ona verilmiş hepsi. (Herhalde çaktırmadan yan cebine koyuvermişler).
Eminim, orman köylülerine kan kusturan jandarma dayaklarından, varlık vergisi kepazeliğinden, Nâzım'ın en iyi yıllarını kodeste geçirmesi gibi küçük pürüzlerden de hiç haberi yoktu rahmetlinin...
Bakın kardeşler, uzun lafa hacet yok. Sırtımızdaki ağırlık kambur değil, geçmiş kalıntısı yükler. Rusya'yı Stalin kâbusundan çıkaran Gorbaçov'un formülüne kulak vermek yeter: Glasnost. Şeffaflık.
Gerçeklere cesaretle bakabildikçe hafifleyeceğiz.