Berbat bir fantezi:
Komşunuz her gün karısını bağırta çağırta dövüyor. Mahalleli rezaletten şikâyetçi; ama adam ne nasihatten anlıyor, ne azardan.
Haber verilen karakoldaki polislerin elinden de bir şey gelmiyor. Taşınacak ya da herifi dövecek haliniz yok... Sonunda ne olur?
Alışırsınız. Gürültü rutinleşir. Kadının bağırtısı duyulunca sizin evinizdekiler "Yine başladı" der, işlerine bakarlar. Tren yoluna yakın yerde oturanların zamanla tekerlek uğultusunu duymaz oluşları gibi.
Ama azgın komşu bir gün yangın çıkarır da çevre için somut tehlike yaratırsa? İş değişir. Sorunun üstüne sonuç alıcı biçimde gidilir ister istemez...
Suriye konusunda durum böyle. Aylardır her gün, sabah akşam, ekranlar orada ordunun halka saldırı görüntülerini sergilemekte. İzleyiciler kanıksamaya, o haberler bültenlerin gerisine kaymaya, "Aralarında anlaşamayan büyük devletler çaresiz" lafı sıkmaya başladı.
Gerçekçi olalım. Diktatörün burnuna zafer kokusu geliyor. "Ezdim, kazandım, işi bitiriyorum" diye düşünmesi normal. Ya İsrail'in İran'a saldırısı gibi bir kıvılcımla çıkan yangının kargaşasında onun işi bitirilecek... Ya da...
Eşkıyanın zaferini sineye çekecek "uygar" dünya. Kimsenin sanıldığı kadar uygar, sanıldığı kadar büyük olmadığı anlaşılacak. O kadar.
***
Çalışıp kazananların zenginleşmesine "
Helal olsun" diyebilirsiniz. Hazıra konanların mal paylaşırken gırtlak gırtlağa gelmesini ise kimse hoş karşılamaz.
Din uzmanı değilim ama Allah sevgisinin para pul yüzünden kardeş kavgası çıkarmakla bağdaşmayacağını bilirim.
Bildiğim başka bir şey de inançlı tabanlardan siyasal güç alan kişilerin kendi çocuklarını o tür çirkinliklere sürüklenmeyecek gibi yetiştirmelerinin beklendiğidir.
Rahmetli Erbakan'ın mirasçılarının mal mülk paylaşamayıp mahkemelik olmalarını yadırgadım o nedenle.
"
Anasına bak, kızını al" diye bir atasözümüz var ya. Tersi de geçerlidir. Anaları babaları değerlendirirken kızlara oğullara bakabilir, politikacılara verdiğiniz notlarda o ölçüyü de kullanabilirsiniz.
***
Hapse düşmek -yerinde ceza olmadığı durumlarda- haksızlıktır, talihsizliktir, kaderin cilvesidir, şudur budur. Ne değildir?
Marifet değildir.
Oysa "
yatmış çıkmış" olmayı zorunlu bir rütbe alma koşulu sayanlar vardı ilericilik iddialı çevrelerin özentili bölümlerinde. Hatta feleğin o biçim çemberinden geçmemiş kişilere "
statükoyla anlaşmanın yolunu bulmuş biri" gözüyle bakılır, asıl marifetin devre dışına düşmeyip katkı sağlamayı sürdürme olduğu düşünülmezdi.
İçeriden çıkınca aslan kaplan tavırları takınmayarak "
Cezaevinde yatarak kahraman olunmaz" diyen Nedim Şener doğru söyledi. İçeride kalanlara sempati duyalım, çıkmalarına çalışalım; ama kimseyi özendirmeyelim o adrese.
Aslanlara uygun yer kafes değildir.