Kara gün dostluğu iyidir, hoştur, yararlıdır. Ama kişiler arasındaki duygusal dayanışmanın daha güvenilir bir mihenk taşı vardır: ak gün dostluğu.
Tökezlerseniz destek için telefon numarasını tuşlayabileceğiniz beş on tanıdığınız bulunabilir. Onların bir bölümü de başvurunuzu geri çevirmez herhalde. Hatta size yardım etmiş olmaktan kendilerine de bir haz payı çıkarabilirler.
Peki, düşünün. Tökezlememiş de, tam tersine çok hızlı koşabilmiş, atlet iseniz rekor kırmış, başka bir alanda yarışmakta iseniz olağanüstü başarı kazanmışsınız. Bunu duyunca hiç kıskanmayacak, sizin kadar sevinecek kaç kişi tanıyorsunuz?
Eğer öyle tepki vereceğine gerçekçilikle güvenebileceğiniz birkaç dostunuz varsa çok şanslısınız. Hele bizim memlekette!
Uluslara ilişkin genellemeler yanıltıcıdır. Ama bu konuda uzun yıllar boyunca kişisellikten uzak açılardan da yapılmış gözlemlere dayanarak söylüyorum: "Kendi işinde başarı sağlama yerine başkasının başarısızlığını amaçlama illetinin en yaygın olduğu ülke Türkiye'dir" iddiası boş laf değil.
Sorunun nedenleri ve olası çözümleri üstüne toplumbilimcilerimiz, eğitimcilerimiz, sanatçılarımız ve medya yorumcularımız ciddiyetle düşünmeli. Söz konusu hastalığı geriletmeye başlayabilirsek insanlarımız daha iyi yetiştirilir, sanatımız daha birleştirici olur, medyamız işlevine daha sorumluca uyar.
Evlerimiz daha sağlam yapılır, kardeşliğimiz deprem olmadan da ısınır, çatışmaların akıllıca sona erdirilmesi kolaylaşır.
Günlerimiz ağarır.
***
Devrilen Arap diktatörlüklerinin yerini neyin alacağı pek merak ediliyordu. Yanıtın ipuçları Tunus ve Libya'da belirdi: oralardaki düzen hiç değilse bir ölçüde şeriat ağırlıklı olacak.
"Olursa olsun, sorunlarını o yoldan çözeceklerine inanıyorlarsa öyle çözmeyi denesinler" diyebilirsiniz. Ama deneme pahalıya patlayacak. Allah'ın emrini değişik yönlerde yorumlayanlar,
"Yaradan'ın kastini en iyi ben bilirim" iddiasında olanlar devlet işlerinin yürütülüşünde farklı inanç sahipleriyle karşı karşıya gelecekler. Din ve politika çizgilerinin birbirine dolanmasıyla ortaya çıkan kördüğümler çözüm yollarını tıkayacak.
Bunu önlemenin tek formülü laiklik. Türkiye'nın başbakan ağzıyla o devayı Arap dostlara tavsiye etmesindeki isabet gitgide daha netleşmekte. Yazık ki alamıyorlar ilacı. Çünkü gerekli gelişme aşamasında değiller.
Gelişme derken sırf ekonomik ilerleme ve siyasal kurumlaşmadan söz etmiyorum. Ruhsal olgunlaşma da var gerçek gelişmenin içinde. O bakımdan Batı'ya bakın. Onların da bilgeleşmiş olduklarını söylemek zor.
"Laikliği biz icat ettik" derler ama Hıristiyan değiliz diye burun kıvırırlar bize. İsviçre'de, Fransa'da ve başka Avrupa ülkelerinde yobazca din çekişmeleri sürüp gidiyor.
Amerika'yı kuranlar din ile devleti ayrı tuttular özenle. Günümüzdeki mirasçıları ise komik durumda. Seçimde Cumhuriyetçilerin adaylık yarışının önde gideni Romney. Onun rakiplerinden, başlıca kozu din propagandası olan Perry yandaşı bir ünlü vaiz
"Adayımızın dini sağlamdır, Romney ise Mormon mezhebindendir, Hıristiyan sayılmaz" dedi. Şimdi ülkede kıyamet kopuyor.
Düşünün, bizde bir vaiz
"Kılıçdaroğlu Alevi olduğundan Müslüman sayılmaz" gibi bir laf edebilir mi? Herhangi biri için o tür ima bile kınanır hemen.
***
Diyelim bankanız var. Kredi verdiğiniz bir tüccar batıyor. Alacağınızın bir bölümünü silerseniz toparlanıp borcunu ödemeye başlayacak. Akıllıca davranış öyle yapmanızdır, değil mi?
Bu dönem Batı ekonomisinin kara günü. Çünkü durum öyle. Yunanistan battı, İtalya batıyor, başka ülkeler sırada. Tek çare bol faiz hırsıyla açılmış dev kredilerin haylisinden vazgeçmek, batıkların üstüne bardak bardak soğuk su içmek. Gelgelelim söz konusu paraların babalarının mideleri bugün yapılmakta olan doruk toplantısının gündemindeki o çözümü kaldırmıyor. Azap içinde çekişiyor, hırlaşıyor, kıvranıyorlar.
Kemal Tahir
"Sömürü Batı'nın ruhuna sinmiştir, ilahı paradır" derdi. Ahiretten seyrediyorsa, çayını höpürdeterek gülüyordur.